Birbirinizin Yükünü Taşıyın

Galatyalılar 5:26—6:5

Birbirinizin ağır yükünü taşıyın, böylece Mesih’in Yasası’nı yerine getirirsiniz. Kişi bir hiçken kendini bir şey sanıyorsa, kendini aldatmış olur. Herkes kendi yaptıklarını denetlesin. O zaman başkasının yaptıklarıyla değil, yalnız kendi yaptıklarıyla övünebilir. Herkes kendine düşen yükü taşımalı.

Hristiyan yaşamına uygulandığında Ruh’un meyvesi neye benzer? Pavlus’un karşılaştığı ve bu bölümde yanıtladığı soru budur. Ancak unutmayınız ki Ruh’un meyvesi Mesih’in eylemi sonucu oluşur. Sonrasında Mesih’in kurtuluşunun yararlarına yalnızca lütuf aracılığıyla, Mesih’e olan imanla ulaşılır. Üçüncü olarak bu meyveyi biz üretmeyiz, Kutsal Ruh üretir. Başka bir ifadeyle, Mesih bize yeni bir yasa veren, böylece bir şekilde itaatimizle Tanrı’nın beğenisi kazanmamızı sağlayan yeni bir Musa değildir. Bunun yerine kutsallaşmamızın meyvesini veren aklanmadır. Yalnızca iman sayesinde Tanrı’nın önünde doğru sayılırız, Kutsal Ruh içimizde çalışır ve yaşamımızda değiştirir. Machen’in söylediği gibi: “Kurtuluşun bu tartışmalı yönü onun hayati yönüyle derin bir ilişki içindedir. Tanrı’nın Yargıç sıfatıyla kurulan yeni ve doğru ilişki, günahkârın elde ettiği ve onu Tanrı’nın Ruhu aracılığıyla yeni bir yaratığa dönüştüren yeni yaşamıyla daima birlikte yol alır.”1 Pavlus’un deyişiyle, imanımızın sevgiyle etkin olduğundan emin olmalıyız (Gal.5:6). Hristiyanlar, kutsallaşma döneminde pasif değildir. Tersine, Mesih’i izlemede ve O’nun kutsallığını sözlerimizde, düşüncelerimizde ve eylemlerimizde göstermek için büyük gayret göstermemiz gerekir.

1

J. Gresham Machen, Notes on Galatians, ed. John H. Skilton (Philadelphia: Presbyterian and Reformed, 1972), 160.

Alçakgönüllülükle Bilinmek

Pavlus Galatyalılar’ı uyararak başlar: “Boş yere övünen, birbirine meydan okuyan, birbirini kıskanan kişiler olmayalım” (Gal.5:26). Ruh’un kendisinde yaşayan kişiler, kilisede birbirlerine karşı Mesih’in biçimlendirdiği davranışları sergilemelidir. Aldatmacadan, kibir ve gururdan kaçınmalıyız. Birbirimize karşı meydan okumamalıyız. Kilise kıskançlık gibi benliğin işleriyle; saygı, nüfuz, mal mülk sahibi olmak ya da konumsal açgözlülük ile bilinmemelidir (Gal.5:21).

Adem’in düşmüş krallığını kiliseyle kıyaslayabiliriz. Düşüşten önce Adem’in günah işlemesine, yasak ağacın meyvesinden yiyerek Tanrı’yla eşit olmaya çalışmasına neden olan neydi? (Flp.2:5–11). Şüphesiz aldatmaca ve kibirdi; Tanrı’nınkinden çok kendi arzularını üstün tuttu. Ayrıca kıskançtı. Yılan, adam ve kadına meyveden yemeleri halinde Tanrı gibi olacaklarını söyledi; Tanrı’nın verdiği konumla yetinmeyerek sahip olamadıklarını kıskandılar. Bunun tam aksine, Mesih’in eylemi ve Kutsal Ruh’un dökülmesiyle gelen yeni yaratılış böylesi bir davranışla bilinmemelidir. Tanrı’nın ve diğerlerinin önünde alçakgönüllü bir şekilde duran ve Tanrı’nın kendilerini yerleştirdiği konumdan hoşnut kişiler olarak tanınmalıdırlar. Pavlus ayrıca, yumuşak huyluluğun kilisede gün geçtikçe daha da kök salan yollarından birini anlatmaktadır: “Kardeşler, eğer biri suç işlerken yakalanırsa, ruhsal olan sizler, böyle birini yumuşak ruhla yola getirin. Siz de ayartılmamak için kendinizi kollayın” (Gal.6:1). Pavlus yumuşak huylulukla bilinenleri “ruhsal” olarak tanımlamaktadır. “Ruhsal” kelimesiyle Pavlus dindarlığı kastetmez; bu kişilerde Kutsal Ruh’un yaşadığını ve onların yeni yaratılışa girdiklerini söyler. Öyleyse ruhsal kişiler, sahip oldukları yumuşak huyluluk aracılığıyla günah işlemiş kişileri yola getirmekte istekli olmalıdır. Bu gerçek, Mesih’le bir olan bütün günahkârlar için geçerlidir ve Tanrı’nın gösterdiği yumuşak huyluluk bilgisine dayanır.

Hiç kimse Tanrı’nın durduğu yerde duramaz; hiç kimse kusursuz bir doğrulukla bir diğerini yargılayamaz. Hepimiz Tanrı’nın huzurunda bağışlanmış günahkârlar olarak dururuz ve bu nedenle iş tövbekâr bir günahkârı yola getirmeye gelince, sert ifadelerden kaçınarak bunu sevgi ve yumuşak huylulukla yapmalıyız. Ruhsal kişi böyle yapar, çünkü kendisinin de aynı günaha düşebileceğini bilir. Belli günahların ötesinde olduğumuzu düşündüğümüz an, kendimizi daha büyük ayartılara maruz bırakırız. Örneğin, zina günahının uzağında olduğunu düşünen kişi, kendi güçsüzlüğüyle ilgili korkusu olan birine göre sadakatsizliğe daha yakındır.

Müjde’ye Dayalı İtaat

Pavlus ruhsal olan kişilerin birbirlerine nasıl davranmaları gerektiğini özetler: “Birbirinizin yükünü taşıyın, böylece Mesih’in Yasası’nı yerine getirirsiniz” (Gal.6:2). Pavlus “Mesih’in Yasası” derken, İsa’yı Musa’nın karşısında yeni bir yasa koyucu olarak sunmaz (örneğin, Mesih’in yasası Musa’nın yasasına karşı). Pavlus’un ne yazmış olduğunu anımsayın: “Bütün Kutsal Yasa tek bir sözde özetlenmiştir: ’Komşunu kendin gibi seveceksin” (Gal.5:14). Mesih yasanın gerekliliklerini yerine getirdiğinden, imanlıların yasayı yerine getirmeleri ve komşularını sevmeleri sağlanmıştır (Rom.8:3–4). William Perkins gibi eski yorumcular yasa ve Müjde’nin itaati arasındaki farkı ayırt etmektedir:

Yasayı yerine getirmenin iki yolu vardır: biri yasaya ve diğeri Müjde’ye dayalı yol. Yasaya dayalı olan, insanların yasada gerekli her şeyi kendi başlarına yerine getirmesiyle gerçekleşir. Bunu hiçbir insan yapmamıştır, ancak Mesih ve düşüşten önce Adem yapmıştır. Yasayı yerine getirmenin Müjde’ye dayalı yolu ise yasayı bizim için yerine getirmiş olan Mesih’e iman etmektir.2

İmanlı biri için yeni bileşen yasa değil, itaatinin kaynağı Mesih’le olan birliğidir.3 Pavlus’un tövbekâr günahkârı yumuşak huylulukla yola getirmeyi nasıl tanımladığına dikkat edin: birbirinizin yükünü taşıyın. Tövbekâr bir günahkârı yola getirmek, genellikle kilisede karşılaştığımızın tam tersine bir düşünce yapısı gerektirir. Genellikle, kendimizi başkalarının günahlarından uzak tutuyoruz. Örneğin, insanlar zihnen uzaklaşıp yüreklerinde “Ben asla böyle bir şey yapmazdım” diyebilir. Bu şekilde günahı olan kişiyi ötekileştiririz. Bunun aksine, Pavlus günahkârı yola getirmeyi birbirimizin yükünü taşımak olarak tanımlar.

İdeal olarak, kilise bir günahkârın günahıyla karşılaştığında, bütün süreç elbirliğiyle yürütülmeli ve alçakgönüllü olunmalıdır. Kilise toplu olarak kendisini sınamalı, günahlarından tövbe etmeli; ayrıca günah işleyen kişinin günahı için de dua etmelidir. O kişinin tövbe etmesi ve kiliseyle tekrar paydaşlık içine girebilmesi amacıyla dua etmelidir. Ancak pratikte durum genellikle böyle olmaz; günah işlemiş olan kişi kilisedeki “dindar” kilise üyeleri tarafından tamamen dışlanır. Bana göre böyle yapmak kendimizi çok fazla, Mesih’in ve Ruh’un yaşamımızdaki eylemini de çok az düşünmek demektir.

İşte bu nedenle Pavlus şöyle demektedir. “Kişi bir hiçken kendini bir şey sanıyorsa, kendini aldatmış olur” (Gal.6:3). Büyük ve cömert bir ziyafete davet edilmiş dilenciler olduğumuzu unutmamalıyız. Diğer dilenciler yemek için yanımıza geldiğinde, yemeği kendimiz satın alıp pişirmiş gibi davranır ve bu nedenle diğerlerini hor görürüz. Ancak kendimize devamlı olarak, bu yemeği sağlayanın Mesih’in ve Kutsal Ruh’un merhameti olduğunu hatırlatırsak, o zaman kendimizi yüceltmeye daha az eğilim gösteririz. Böyle yaparsak, Pavlus’un sözleriyle ifade edecek olursak, Ruh’un yönetiminde ve kurtarıldığımız Adem’in düşmüş krallığında yaşarız. Bu sözler ilk başta tuhaf görünebilir, ama Pavlus bu düşünceden 4. ayette bahseder: “Herkes kendi yaptıklarını denetlesin. O zaman başkasının yaptıklarıyla değil, yalnız kendi yaptıklarıyla övünebilir” (Gal.6:4). Pavlus’un şimdiye dek yazdıklarından sonra bu cümle biraz kafa karıştırıcıdır. Nasıl olur da Pavlus insanın kendisiyle övünebileceğini söyler? Yalnızca Mesih’le övünmemiz gerekmez mi?

Öncelikle, Pavlus Galatyalılar’a kendilerini denetlemelerini söyler. Bana göre, eğer kendimizi yasanın gerekliliklerine ve Mesih’in kusursuz doğruluğuna göre denetlersek itaatimizin eksik olduğunu görürüz. Yasanın gerekliliklerini yerine getiremeyiz çünkü en iyi işlerimiz bile günahla lekelenmiştir. İkincisi, insanlar kendileriyle övündüğünde, bunu Mesih’in bakış açısıyla değil, insanların bakış açısıyla yapar. Galatyalılar mektubunda anlatılan olayda, Galatya’daki sahte öğretmenler başkalarında yaptıkları işlerden ötürü övünüyorlardı. Birçok diğer ulustan kişileri sünnet olmaya ikna ettikleri için övünüyorlardı, komşularıyla övünüyorlardı. Bu sonuca, Pavlus’un altıncı bölümün sonunda söylemiş olduklarından varabiliriz: “Oysa sünnetlilerin kendileri bile Kutsal Yasa’yı yerine getirmiyor sizin bedenlerinizle övünebilmek için sünnet olmanızı istiyorlar. Bana gelince Rabbimiz İsa Mesih’in çarmıhından başka bir şeyle asla övünmem. O’nun çarmıhı aracılığıyla dünya benim için ölüdür, ben de dünya için” (Gal.6:13–14).

Kendimizle ya da yapmış olduklarımızla övünmek yerine yalnızca Mesih’in işleriyle -Pavlus’un da belirttiği gibi- Mesih’in bizde yapmış olduklarıyla övünmeliyiz. Bununla ilgili olarak Pavlus, kendimizi Mesih’le kıyaslamak yerine başka bir kardeşimizle kıyaslıyor oluşumuzu eleştirmektedir. Gerçekten de bu gibi kıyaslamalar sonucunda genellikle “Bu adam kadar kötü değilim, bence gayet iyiyim!” şeklinde bir düşünceye kapılırız. Bunu yapmak, kutsallaşmamızı ve hatta kurtuluşumuzu Mesih’te aramak yerine, kendi kusur dolu itaatkârlığımızda ve doğruluğumuzda aramak olur.

Bu nedenle, Pavlus şöyle demektedir: “Herkes kendine düşen yükü taşımalı” (Gal.6:5). Pavlus bunu söylemekle, Tanrı’nın huzurunda durduğumuzu belirtir. Başkalarını işaret edip, “Bak, oradaki insanlardan çok daha iyiyim” diyemeyiz. Tanrı, bizi bireysel olarak değerlendirir. Ya Mesih’e imanlar bakar, O’nun doğruluğunu ve mükemmel itaatini alırız ya da Tanrı’nın huzurunda kendi başımıza dururuz. Ancak kendimize dayanırsak, o zaman düştüğümüzde bizi suçlayacak kimse olmaz. O zaman yaptığımız her eylem için tek tek hesap vermemiz gerekir. Suçlamayla, güçsüzlükle ya da uyduracağımız herhangi bir bahaneyle aklanma olmaz.

2

William Perkins, A Commentary on Galatians, ed. Gerald T. Shepherd (New York: Pilgrim Press, [1617] 1989), 165.

3

Herman Ridderbos, Galatians, NICNT (Grand Rapids, MI: Eerdmans, 1972), 213.

Kilise İçin Duyulan Kaygı

Günahlılığımızı, Tanrı’nın Mesih’teki lütfunu ve Kutsal Ruh’a duyduğumuz ihtiyacımızı bize sürekli hatırlatan kişilere ihtiyacımız var. Her şey iyi giderken Tanrı’dan hemen vazgeçen İsrail gibi, O’ndan uzaklaşır ve Tanrı’nın Mesih’teki lütfuna ihtiyacımız olduğunu unuturuz. Olduğumuz yere çok çalışmayla geldiğimizi düşünmeye başlarız. Böyle bir düşünce yapısı Mesih’in krallığında yaşayan, Kutsal Ruh’un onda yaşamasıyla yeni bir yaratık olan, şeytanın, günahın ve ölümün gücünden kurtarılan birini karakterize etmemelidir.

Pavlus, Hristiyanları Ruh’un meyvesini veren kişiler olarak tanımlar. Alçakgönüllü ve hoşnutturlar. Tövbekâr günahkârın yükünü taşır ve onu yumuşak ruhla yola getirirler. Hristiyan kurtuluşu için kendilerine ya da başkalarına değil, yalnızca Mesih’e bakarlar. Başkalarının günahlarının yükünü ne kadar taşırız? Kilise disiplini altında olanlara tepkimiz nedir? Onlarla konuşuyor muyuz, onları teşvik ediyor muyuz, onlara yüklerini taşıdığımızı söylüyor muyuz? Kendi yüreklerimizi sınadık mı, kendi benzer günahlarımızı Rabbe itiraf ettik mi, lütfu için O’na şükrettik mi, böyle günahlara düşmememiz için dua ettik mi, kilise disiplini altında olanlar için gayret konusunda aracılık ettik mi? Pavlus’un yönlendirişiyle, bu şekilde bir yaşam sürmeliyiz.

Fakat Pavlus’un tövbekâr bir günahkârı yola getirme öğüdü kilise üyelerini genel anlamda ilgilendirmez, bu öğüt özellikle kilise ihtiyarları içindir. 17. Yüzyıl İskoç reformcu David Dickson şöyle söylemektedir:

Burada Pavlus ihtiyarlara seslenmektedir ve bu kişileri tövbeye çağırma görevi onlarındır; kiliseden kopmuş bu kişileri yeniden kazandırmak onların görevidir. Onlara karşı yumuşak ruhla davranmalarını ister, onlara sert davranmalarını istemez; bu görev günahkârları cezalandırma gücüne sahip olanlarındır.4

Bu ihtiyarlar için zor olabilir, çünkü kilisenin diğer üyelerinin aksine, doğrudan doğruya disiplin konusuyla ilgilenenler onlardır. İhtiyarlar insanları genellikle en kötü hallerinde görür. İhtiyarlar genellikle günahkârın öfkesinin ve kininin yükünü taşır. Tüm bunlarda ihtiyarlar, Mesih’in sevgisiyle dolmak için dua etmeli ve Mesih’in Baba’ya kendisini çarmıha gerenleri affetmesi için dua etmesi gibi, onlar da çarmıhlarını taşımaya, öbür yanaklarını dönmeye ve tövbekâr günahkârı yumuşak huyla ve sevgiyle yola getirmeye hazır olmalıdır.

Başka her şeyin ötesinde, kilise ve Ruh’un yaşadığı topluluk olarak Ruh’un meyvesini vermemiz gerektiğinin farkına varmalıyız. Fakat bu meyveyi göstermek soyut bir eylem değildir. Tanrı’nın bizi bu meyveyi vermeye çağırdığı somut durumlar vardır yaşamımızda! Bu nedenle, Ruhu’yla bizde alçakgönüllülük, sevgi ve Tanrı arzusu oluşturması için Rabbe yakaralım, Rabbe Ruhu’yla bizde başkalarının yükünü taşıma isteği yaratması için dua edelim ve birbirimizi Mesih’e yönlendirelim. Çünkü Mesih bizi eski yollarımızda yürümeye devam edelim diye kurtarmadı. Hayır, benliği, tutkuları ve arzularıyla birlikte çarmıha gerdik. Bu nedenle, sevinçle Ruh’un yönetiminde yaşayalım.

4

Gerald L. Bray, ed., Galatians, Ephesians, vol. 10, Reformation Commentary on Scripture, New Testament (Downers Grove, IL: InterVarsity Press, 2011), 206.