İnsan Çabasıyla mı Bitirmeye Çalışıyoruz?

Galatyalılar 3:1–5

Ey akılsız Galatyalılar! Sizi kim büyüledi? İsa Mesih çarmıha gerilmiş olarak gözlerinizin önünde tasvir edilmedi mi? Sizden yalnız şunu öğrenmek istiyorum: Kutsal Ruh’u, Yasa’nın gereklerini yaparak mı, yoksa duyduklarınıza iman ederek mi aldınız? Bu kadar akılsız mısınız? Ruh’la başladıktan sonra şimdi insan çabasıyla mı bitirmeye çalışıyorsunuz?

Muhtemelen “her şeyin bir bedeli vardır” sözünü duymuşsunuzdur. Kaç kez bir yarışma hakkı kazandığınız ve bütün yapmanız gerekenin bir şey satın alıp sözleşme yapmanız gerektiği konusunda telefon aldınız? Bu “yarışmalar” bir ticaret oyunudur. Çoğu zaman büyük miktarda para veya otomobil kazansanız bile yüksek vergiler ödemek zorunda kalırsınız. Ne yazık ki bu gerçeklik kilise içindeki çoğu insanın düşüncelerini de değiştirmiştir. Karşılıksız iyi haberi ve günahların bağışını, Tanrı’nın lütfuyla ve Mesih’e olan imanla aklanmayı duyarlar ve Mesih’e dayanmak yerine, kendi işleriyle üstesinden gelmeye çalışırlar. Bu, karşılıksız Müjde’nin özüne aykırıdır. Pavlus’un Galatya kilisesinde karşılaştığı sorun buydu.

Önümüzdeki ayetlerde Pavlus, Galatya’daki sapkınlıkla ilgili sorunları gündeme getirmeye devam eder. Pavlus aklanmayla ilgili olan –Hristiyan yaşamının başlangıcı konusunda– önemli bir teolojik noktaya değinirken, aynı zamanda iman edişimizden ölünceye ya da Mesih’in yeniden gelişine dek geçecek olan süre zarfında kutsallaşma ile ilgili önemli örnekler sunar. Burada Westminster Kısa Kateşizmi’nin aklanma ve kutsallaşma ile ilgili ne söylemiş olduğunu belirtmek gerekir, öyle ki ikisi arasındaki farklılığı anlayabilelim:

Aklanma nedir?

[Cevap:]{.smallcaps} Aklanma, Tanrı’nın bütün günahlarımızı bağışladığı ve bizi gözünde doğru saydığı Tanrı’nın karşılıksız lütfunun işidir. Mesih’in doğruluğunu bize sayar ve aklanma yalnız ve yalnızca imanla alınır. (WKK 33)

Kutsallaşma nedir?

[Cevap:]{.smallcaps} Kutsallaşma, bir bütün olarak Tanrı’nın benzeyişinde yenilendiğimiz, ölüme daha ve daha fazla ölü ve doğruluğa daha ve daha fazla diri olduğumuz Tanrı’nın karşılıksız lütfunun işidir. (WKK 35)

Aklanma da kutsallaşma da eşit ölçüde “Tanrı’nın karşılıksız lütfudur.” Ancak aklanma tek ve son kez bir eylem iken, kutsallaşma süregelen bir yenileme işidir. Tamamlanmış olan aklanma eylemine hiçbir şey eklenemez, fakat kutsallaşma anlamında “gelişim sürecinde”yizdir. Hristiyan bir yaşam sürdürürken bu gerçekleri hatırımızda tutmak son derece önemlidir.

Ey Akılsız Galatyalılar!

Üçüncü bölümün başında Pavlus, Galatyalılar’ı akılsızlıklarından ve sahte müjdeyi benimsediklerinden ötürü azarlamaktadır. Şöyle sorar: “Sizin sunmanız imkansız olan kurbanı sunmak için İsa Mesih’in sizin uğrunuza çarmıha gerilmiş olduğunu anlamıyor musunuz?” Pavlus’un savunması Galatyalılar’ı şu soruyu sormaya itmektedir “Tanrı’nın önünde doğru sayılmamız çarmıha gerilmiş olan Mesih’in işine mi yoksa bizim işlerimize mi dayanıyor?” Bu sorunun yanıtı ilerleyen ayetlerde görülmektedir. Pavlus, Mesih’e olan imanla yasanın işlerini birbirine zıt düşürecek bir soru sorar: “sizden yalnız şunu öğrenmek istiyorum: Kutsal Ruh’u, Yasa’nın gereklerini yaparak mı, yoksa duyduklarınıza iman ederek mi aldınız?” (Gal.3:2). Pavlus bu soruyu yasaya itaat veya iyi işlerle aklanmanın ilişkisinden ötürü sorar. Pavlus basitçe Galatyalılar’ın Kutsal Ruh’u yasaya olan itaatleriyle mi, yoksa imanla mı aldıklarını sorar1. Ve yahut Pavlus’un sorusunu Galatyalılar’ın durumuna indirgeyecek olursak, “Ruh’u sünnetle mi, yoksa duyduklarınıza iman ederek mi aldınız?” Bu soru basit, fakat aklanmayla ilgili anlayış kazanmamız için derin içeriği olan bir sorudur.

Mesih’e iman ettiğimizde, Kutsal Ruh ebediyen ve sürekli olarak bizde yaşar. Pavlus bu noktada, Galatyalılar’a Ruh’u yasaya olan itaatleriyle mi aldıklarını sorar. Elbette ki cevap olumsuzdur. Peki, durum niye böyledir? Pavlus başka bir yerde yasanın amacının insanları aklamak olmadığını söylemiştir. “Bu nedenle Yasa’nın gereklerini yapmakla hiç kimse Tanrı katında aklanmayacaktır. Çünkü Yasa sayesinde günahın bilincine varılır” (Rom.3:20). Pavlus tekrar Mezmur 143:2’ye başvurur. Yasa bize günahımızı, doğru olmadığımızı, laneti ve yargıyı hak ettiğimizi gösterir. Pavlus bu konulara Korintliler’e birinci mektubunda değinir: “Ölümün dikeni günahtır. Günah ise gücünü Kutsal Yasa’dan alır” (1Ko.15:56). Günahımızdan ötürü yasanın kurtarma gücü yoktur. Bunun da ötesinde, Pavlus’un da belirttiği gibi, yasa Kutsal Ruh’u veremez.

Aksine Kutsal Ruh, sözün vaaz edilmesiyle, Müjde ile gelir. Diğer bir deyişle, birinde Kutsal Ruh gayret sonucu gelir, diğerinde Kutsal Ruh alıcının gayreti olmadan gelir. Romalılar’a mektubunda Pavlus, Kutsal Ruh’u nasıl aldığımızı açıklar: “İnsan benliğinden ötürü güçsüz olan Kutsal Yasa’nın yapamadığını Tanrı yaptı. Öz Oğlu’nu günahlı insan benzerliğinde günah sunusu olarak gönderip günahı insan benliğinde yargıladı. Öyle ki Yasa’nın gereği, benliğe göre değil, Ruh’a göre yaşayan bizlerde yerine gelsin” (Rom.8:3–4). Kutsal Ruh’u itaatimizle değil, Mesih’in itaatiyle alırız. İmanla yalnız ve yalnızca Mesih’e bakar ve bir armağan olarak Kutsal Ruh’u alırız.

Devam etmeden önce Eski Antlaşma’ya bakalım ve Tanrı’nın Ruh’un dökülmesiyle ilgili neler söylemiş olduğunu bir anımsayalım: “Size yeni bir yürek verecek, içinize yeni bir ruh koyacağım. İçinizdeki taştan yüreği çıkaracak, size etten bir yürek vereceğim. Ruhumu içinize koyacağım; kurallarımı izlemenizi, buyruklarıma uyup onları uygulamanızı sağlayacağım” (Hez.36:26–27). Tanrı ayrıca şöyle söylemektedir: “‘Ruhumu içinize koyacağım, canlanacaksınız. Sizi kendi ülkenize yerleştireceğim. O zaman, bunu söyleyenin ve yapanın ben RAB olduğumu anlayacaksınız.’ Böyle diyor RAB.” Yoel de şöyle söylemiştir: “Ondan sonra bütün insanların üzerine Ruhum’u dökeceğim. Oğullarınız, kızlarınız peygamberlikte bulunacaklar. Yaşlılarınız düşler, Gençleriniz görümler görecek” (Yoe.2:28). Eski Antlaşma’nın bu ayetlerinde Ruh’un dökülmesi ile ilgili vurgu, Tanrı halkının itaatkârlığına değildir. Ruh, Tanrı’nın merhametinin ve sevgisinin bir armağanıdır, Tanrı halkının itaat ederek kazanmış olduğu bir şey değildir.

İlerleyen ayetlerde Pavlus, ilk soruya ilişkin birçok soru yöneltir: “Bu kadar akılsız mısınız? Ruh’la başladıktan sonra şimdi insan çabasıyla mı bitirmeye çalışıyorsunuz?” (Gal.3:3). Bu sorular, hem aklanmayı hem de kutsallaşmayı anlamamızda yararlıdır. Galatyalılar Pavlus’un ilk sorusuna olumsuz bir şekilde cevap verebilirdi: “Kutsal Ruh’u itaatiniz karşılığı mı aldınız?” İkinci soru: “Aklanmayı Tanrı’nın lütfunu alarak başladıysanız, kurtuluşunuzu yasaya, kendi itaatinizle devam ederek mi tamamlayacaksınız?” Ve yahut soruyu Galatyalılar’ın durumuna indirgersek, “Mesih’e olan imanla başladıysanız, kurtuluşunuzu sünnetle mi bitirmeye çalışacaksınız?” İstendiği şekilde sorulsun, bu sorunun yanıtı “hayır”dır. İbraniler’in yazarının söylediği gibi: “Gözümüzü imanımızın öncüsü ve tamamlayıcısı İsa’ya dikelim” (İbr.12:2). Pavlus’un söylemeye çalıştığı şey şudur: hem aklanma hem de kutsallaşma Kutsal Ruh’un gücüyle, lütufla yalnız ve yalnızca Mesih’e olan imanla gerçekleşir. İyi işlerimizle ne aklanırız ne de kutsallaşırız.

Princeton İlahiyat Okulu’ndan ünlü teolog Charles Hodge (1797–1878) bu önemli noktayı şu şekilde açıklar:

Mesih ve Kutsal Ruh’un imanlıda yaşaması ile ilgili Kutsal Yazılar’ın bütün öğrettikleri kutsallaşmamızın doğaüstü karakterini ortaya çıkarır. İnsanlar kendi kendilerini kutsal yapamaz; kutsallıkları ve lütufla büyümeleri kendi ahlaklarına, amaçlarına, gayretlerine bağlı değildir –bunlar her ne kadar gerekli olsa da– onları ahlaklı, bir amaç peşinde ve gayretli kılan, onlarda doğruluğun meyvelerini verdiren tanrısal etkidir.2

Pavlus’un söylemiş olduğu gibi, Hristiyan olarak kurtuluşumuzu korkarak ve titreyerek etkin kılmalıyız (Flp.2:21). Fakat her zaman hatırlamalıyız ki kutsallığımızın kaynağı kendi çabalarımız değil, Mesih ve O’nun Müjdesi’dir.

Pavlus daha da ileri giderek Galatyalılar’a iki soru daha yöneltir: “Boş yere mi bu kadar acı çektiniz? Gerçekten boşuna mıydı? Size Kutsal Ruh’u veren ve aranızda mucizeler yaratan Tanrı, bunu Yasa’nın gereklerini yaptığınız için mi, yoksa duyduklarınıza iman ettiğiniz için mi yapıyor?” (Gal.3:4–5). Pavlus, Galatyalılar’a Müjde uğruna çektikleri acıların boşa olup olmadığını soruyor. Birinci yüzyılda, Hristiyanlar inançlarından ve Mesih’e adanmışlıklarından ötürü büyük acılar çektiler. Pavlus’un değindiği nokta Müjde yerine başka bir şey uğruna acı çekmenin beyhudeliğidir. Müjde uğruna acı çekmek iyidir, fakat sahte bir müjde uğruna acı çekmek boştur. Daha da ileri giderek Tanrı’nın aralarında mucize yapmasının nedeninin yasaya olan itaatleri olup olmadığını, Müjde’yi ve mucizevi gücünü Mesih’e olan imanla alıp almadıklarını sormaktadır. Bu sorunun da cevabı oldukça açıktır: Kutsal Ruh’un bereketlerini itaatle değil, imanla almışlardır.

Pavlus’un yazdıklarını düşünecek olursak, bakmamız gereken en az iki şey vardır: Müjde karşılıksızdır ve kurtuluşumuzun tamamı ve tamamlanması lütufla ve yalnız ve yalnızca Mesih’e olan imanla gerçekleşir.

1

Yeni perspektif görüşlerine bakınız. N. T. Wright, Paul: In Fresh Perspective (Minneapolis, MN: Fortress, 2005), 54–55; James D. G. Dunn, Jesus, Paul, and the Law (Louisville, KY: Westminster John Knox Press, 1990), 194. Reformcular bu görüşü Roma Katolik kilisesi “yasanın işleri”ni iki törensel yasaya indirgediğinde reddetmiştir. Bu nedenle, Yeni Perspektif, çok yeni değildir. Bakınız, John Calvin, Galatians, Ephesians, Philippians, and Colossians, CNTC, trans. T. H. L. Parker, eds. David W. Torrance and T. F. Torrance (Grand Rapids, MI: Eerdmans, [1965] 1999), 66–67; Martin Luther, Galatians, vol. 26, Luther’s Works, ed. Jaroslav Pelikan (St. Louis: Concordia, 1963), 122–123, 180–181.

2

Charles Hodge, Systematic Theology, 3 vols. (rep.; Grand Rapids, MI: Eerdmans, 1991), III:218.

Karşılıksız Müjde

Çoğu Hristiyanın kabul etmekte zorlandığı konulardan biri Müjde’nin karşılıksız olmasıdır. “Bedava yemek yok” deyişiyle şartlandırılmışız. Sonuç olarak kurtuluşumuza katkı sağlayabileceğimiz bir şeyler –biraz itaat, biraz doğruluk ya da göstermemiz gereken gayret– olması gerektiğini sanıyoruz. Ancak bu ayetlerde Pavlus sürekli olarak yasanın işleri (insan çabası) ile imanla sağlanan Kutsal Ruh’un karşılıksız armağanı arasındaki zıtlığı gösteriyor. Martin Luther, Pavlus’un çizdiği çelişkiyi şöyle açıklamaktadır:

Yasa hiçbir zaman Kutsal Ruh’u sağlamaz; bu nedenle aklayamaz, çünkü bize yalnızca ne yapmamız gerektiğini öğretir. Fakat Müjde, Kutsal Ruh’u getirir, çünkü bize ne almamız gerektiğini öğretir. Bu nedenle Yasa ve Müjde birbirine zıt doktrinlerdir. Aynı şekilde doğruluğunu Yasa’ya dahil etmek Müjde’ye ters düşmektedir. Çünkü yasa görev listesidir; çalışmamızı ve vermemizi ister. Kısacası bizden bir şeyler talep eder. Öte yandan Müjde bir şey istemez; karşılıksız verir; ellerimizi açmamızı ve verilen şeyi almamızı ister. İstemek ve sağlamak, almak ve vermek tamamen karşıt terimlerdir ve bir arada bulunmazlar. Bana sağlandığı için alırım; ama benim sağlamış olduğumla alamam. Bu nedenle Müjde bir armağansa ve bir armağan sunuyorsa, karşılığında hiçbir şey istemez. Öte yandan, Yasa hiçbir şey sağlamaz; bizden gerçekleştirilmesi imkansız talepleri vardır.3

Müjde, aklanma, Kutsal Ruh’un bizde yaşıyor olması, bunların tümü karşılıksızdır!

On altıncı yüzyılın ünlü Puritan teologlarından olan William Perkins (1558–1602), Müjde ve yasa arasındaki ilişkiyi şu şekilde açıklar:

Burada Müjde’yle yasa arasındaki farklılığı görüyoruz. Yasa bize Kutsal Ruh’u getirmez; çünkü bize yalnızca hastalıklarımızı gösterir ama hiçbir tedavi sunmaz. Müjde ise Kutsal Ruh’u getirir. Çünkü bize yapmamız gerekeni gösterir, Kutsal Ruh’u vererek bizi dönüştürür.4

Tanrı bize karşılıksız olarak iman verir ve iman etmemizi sağlar; iman ettiğimizde günahlarımızı karşılıksız olarak bağışlar, Mesih’in doğruluğunu bize giydirir ve Kutsal Ruh sürekli olarak bizde yaşar.

3

Martin Luther, Galatians, vol. 26, Luther’s Works, ed. Jaroslav Pelikan (St. Louis: Concordia Publishing House, 1963), 208–209.

4

William Perkins, A Commentary on Galatians, ed. Gerald T. Shepherd (New York: Pilgrim Press, [1617] 1989), 144.

Kurtuluş Yalnız ve Yalnızca İman Aracılığıyla ve Lütufla Gerçekleşir

Kurtuluş armağanımız natamam değildir. Hepimiz çocukken bir oyuncak satın aldığımızda içinde “pillerinin olmadığını” görürdük. Kurtuluşumuz, içinde kutsallaşmanın olmadığı bir kurtuluş değildir. Unutmayın ki Mesih imanımızın hem kaynağı hem de tamamlayıcısıdır, bizi aklayan, aynı zaman Kutsal Ruh’un eylemi aracılığıyla kutsallaştırandır. Westminster Kısa Kateşizmi 35. sorunun cevabında şöyle der: “Kutsallaştırılma, Tanrı’nın karşılıksız lütfunun bir etkinliği olup, bunun aracılığıyla bizler bir bütün olarak Tanrı’nın benzeyişinde yenilenir ve artan bir şekilde günaha ölür ve doğruluk için yaşarız.” Kurtuluşumuz Tanrı’nın lütfuyladır, biz de elimizden gelen gayretin en iyisini gösteririz. Hezekiel’in söylemiş olduklarını yeniden anımsayın: “Size yeni bir yürek verecek, içinize yeni bir ruh koyacağım. İçinizdeki taştan yüreği çıkaracak, size etten bir yürek vereceğim. Ruhumu içinize koyacağım; kurallarımı izlemenizi, buyruklarıma uyup onları uygulamanızı sağlayacağım” (Hez.36:26–27).

İmanla Mesih’e bakmalıyız, böylece O da bizi Kutsal Ruh’un işleyişiyle kendi benzerliğine dönüştürür. Pavlus’un mektubunda daha sonra göreceğimiz gibi, Kutsal Ruh bizde meyvelerini verir. Mesih’e güvenip dayanmamız ne içindir? Lütuf aracılığıyla Mesih’e yaklaşmalıyız. Mesih’e ve Ruh’a yaklaştığımız dualarımızda Mesih bizi kendi benzerliğine dönüştürür. Tanrı’nın sözünü duyururken ve okurken, Mesih bizi Kutsal Ruh’un gücüyle kendi benzerliğine dönüştürür. Bu şeyler oldukça basittir, fakat çoğu Hristiyan lütuf araçlarını uygulamada, dua etmede ve böylece Mesih’e yaklaşmada başarısız olur. Sözü okumayız. Tanrı sözünün vaaz edildiğini duymak için kiliseye gitmeyiz. Pastörler Kelâmı vaaz etmede başarısız olur. Sakramentlerden kaçınır ya da onları yaşamlarımızda önceliklerimiz arasına almayız.

Bu anlamda Pavlus, vaaz hizmetlerinde yararlı olması için pastörlere yiyecek sunmaktadır. Pavlus, Galatyalılar’a Mesih’in “gözleri önünde çarmıha gerilmiş olarak tasvir edildi”ğini hatırlatmaktadır (Gal.3:1). Calvin şunları söylemektedir:

Müjde hizmetini doğru uygulamak isteyenler yalnızca konuşmayı değil aynı zamanda vicdanlara işlemeyi de öğrensin, öyle ki insanlar Mesih’i çarmıha gerilmiş ve kanını akıtırken görebilsin. Kilisenin böyle ressamları olduktan sonra hiçbir resme ya da heykele ihtiyacı yoktur. Şüphesiz heykeller ve resimler Hristiyan ibadethanelerinde ilk kez, kısmen pastörler tutuk ve dilsiz olduklarında getirilmiştir, bu kişiler yalnızca birer gölgeden ibarettir ve vaaz kürsüsünden yalnızca bir iki söz söyleyebilirler.5

Müjde’nin habercileri “en iyi dostumuz”, ya da “yardımcı rehberimiz” İsa’yı değil, çarmıha gerilmiş Mesih’i duyururlar. Sonuç olarak pastör ve vaizler hiçbir kurtuluş yetkisine sahip değildir, çünkü yalnızca Mesih halkını Müjde’nin sadık bir şekilde duyurulması aracılığıyla aklar ve kutsallaştırır.

Tanrı’nın iyiliğine erişebilmemiz için yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur. Ancak Tanrı’nın hak etmediğimiz iyiliğine sığınmalıyız, yani, Mesih’in üzerimize döktüğü merhamete, sevgiye ve lütfa. Aklanmamız ve kutsallaşmamız da dahil olmak üzere kurtuluşumuzun tamamı Tanrı’nın lütfudur. Bu nedenle Mesih’e dayanın. Lütuf araçlarında Ruh’un değiştiren gücünü arayın. Mesih’in imanımızın hem kaynağı hem de tamamlayıcısı olmasına sevinin.

5

John Calvin, Galatians, Ephesians, Philippians and Colossians, CNTC (Grand Rapids, MI: Eerdmans, [1965] 1996), 47.