Ruh’un Meyveleri, 2. Kısım
Galatyalılar 5:19–25
Ruh’un ürünüyse sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetimdir. Bu tür nitelikleri yasaklayan yasa yoktur. Mesih İsa’ya ait olanlar, benliği, tutku ve arzularıyla birlikte çarmıha germişlerdir. Ruh sayesinde yaşıyorsak, Ruh’un izinde yürüyelim.
Genellikle insanlar, Pavlus’un Ruh’un meyveleriyle ilgili ünlü ayetlerine geldiğinde Pavlus yeni bir yasa vermiş gibi davranıyorlar. “Sevmelisiniz, sevinçli olmalısınız, esenlik duymalısınız.” Teknik terimlerle, insanlar Kutsal Yazılar’ın bildirme kiplerini zorunluluk kipleriyle birleştiriyorlar. Bildirme kipleri bir durumu bildirirken, zorunluluk kipleri emirleri bildirir. Ruh’un meyvelerini incelerken, Pavlus’un vermiş olduğu bildirme kiplerini unutmamalıyız. Galatyalılar, Kutsal Ruh’u yalnızca Mesih’in eylemi ve imanla aldılar. Mesih’le birlikleri bildiri kipidir. Bildiri kipinde yatan Mesih’le birliğe karşın Pavlus, Galatyalılar’a “komşunuzu kendiniz gibi sevmelisiniz” (Gal.5:14; Lev.19:18) gibi zorunluluk kipleri verebilirdi; Geerhardus Vos bildiri ve zorunluluk kiplerini birleştirmenin tehlikesinden söz etmektedir:
Çevremizde hâlâ Mesih’siz müjdeler vardır. Çarmıhla kazanılmış olan kurtarıcımızın tacını ve yüceliğini çalabilecek olan bir çeşit yasacılık vardır; bu yasacılık, Müjde’nin yaşam ekmeği olan Mesih’i, Tanrı’dan yasanın yazıldığı taş levhaları alan, ikinci Musa haline getirmeye çalışır. Ne utanılacak bir vaziyet! İsa öyle bir vaaz edilir ki sanırsınız dini bir dahi, evrimin bir ürünüdür ancak kimseyi kurtarmaya gücü yoktur! Dua edelim ki Pavlus’un kararlı sözcükleriyle kiliselerimiz bu yanlıştan kendini sıyırsın.1
Düzeni tersine çeviremeyiz, emir kipini bildirme kipini kullanır gibi kullanamayız. Başka bir ifadeyle, Tanrı’nın yasasına itaatimizi, Mesih’le birliğimizi güvence altına almışız gibi sağlayamayız. Tersine, Mesih’le birliğimiz Kutsal Yazılar’ın ahlaki emir kiplerine itaat etmemizi sağlar. On yedinci yüzyıl Baptist teoloğu Benjamin Keach’ın (1640–1704) dediği gibi: “Tanrı’ya meyve sunmadan önce Tanrı’yla bir olmamız gerekir; yaşam için değil yaşamı aldığınız için hareket etmelisiniz.”2
Pavlus’un, Ruh’un meyvelerini öne sürdüğü gibi, biz de bildirme ve emir kiplerini ayırt etmeliyiz. Ruh bizlerde kutsal meyvesini verir. Ahlaki davranışlarımızla kendimizi sevmeye, sevinç duymaya ya da yüreklerimize esenlik vermeye zorlamalıyız. Bu bilgi aracılığıyla, Pavlus’un sözcükleri yüreklerimizde ve zihinlerimizde yankılanmalıdır: “Mesih’le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven benim için kendini feda eden Tanrı oğluna imanla sürdürüyorum” (Gal.2:20). Eğer Mesih Ruh aracılığıyla bizde yaşıyorsa, o halde meyveleri O’ndan soyutlayamayacağımızın bilincine varmamız gerekmektedir. Pavlus, sevgiyle ilgili soyutlama yapmaz; bunu dünyevi bir şekilde de anlatmaz. Bunun yerine Mesih, Ruh’un meyvesini tanımlar. Bu nedenle, Ruh’un meyvesini anlamamız için, çoban yıldızımız Mesih olmalıdır.
Geerhardus Vos, Grace and Glory (Edinburgh: Banner of Truth, [1922] 1994), 102.
Bkz. Benjamin Keach, The Marrow of True Justification Without Works (London: n.p., 1692), 37. Vurgu eklenmiştir.
Sevgi, Sevinç, Esenlik
Dünyanın gördüğü en büyük sevgi, Mesih’in düşmüş günahkârlara gösterdiği sevgidir. Tıpkı İsa’nın elçilerine dediği gibi; “Hiç kimsede, insanın, dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur” (Yu.15:13). Ancak Mesih’in sevgisini bu denli derin kılan, bizi, biz daha ondan nefret ederken sevmesidir. Bu, mükemmel sevgidir (Mat.5:43–48). Öyleyse, sevgi yalnızca bir duygudan, başkası için duyduğumuz sıcak bir histen ibaret değildir. Beatles’ın şarkısında dediği gibi; “Bütün ihtiyacın sevgi” ama tıpkı “yapılmayacak bir şeyi yapamazsınız” ya da “bilinmeyen bir şeyi bilemezsiniz” demek gibi, her şeyin önceliği sevgi değildir. Sevgi somut bir eylemdir ya da düşmanlık ve kine rağmen başkasının yerine gösterilir.
Pavlus’un sevgi üzerine yazdığı bölüm şöyle der: “Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir. Sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez. Sevgi kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolay kolay öfkelenmez, kötülüğün hesabını tutmaz. Sevgi haksızlığa sevinmez, gerçek olanla sevinir” (1Ko.13:4–7). Bütün bunlar Mesih’i karakterize ettiği gibi, Hristiyanları da karakterize etmelidir. Martin Luther’in söylediği gibi, “Hristiyanlar kesinlikle kendi işleriyle aklanmazlar, çünkü zaten iman aracılığıyla doğru sayılırlar, fakat Ruh’un özgürlüğünde sevgiyle başkalarına ve otoriteye hizmet etmelidirler.”3 Mesih’le şekillenmiş bir sevgi dünyanın sapıklığına karşıdır: bunların bazıları cinsel ahlaksızlık (sevginin sınırsızca gösterilmesine), putpereslik (Tanrı’dan başka birinin sevilmesine), düşmanlık (Tanrı’nın benzeyişindeki insanlara karşı nefret dolu davranışlar) ve kıskançlıktır (Tanrı’nın bize vermeyi uygun görmediği şeyleri arzulamak). Genellikle gerçek sevginin saptırılması kiliseyi etkiler. Bunun en yaygın formlarından biri pornografidir.
Sevinç her zaman coşkun değildir. Kutsal Yazılar sevinci ve acıyı Mesih’in hizmetinde bir araya getirir: “Gözümüzü imanımızın öncüsü ve tamamlayıcısı İsa’ya dikelim. O kendisini bekleyen sevinç uğruna utancı hiçe sayıp çarmıhta ölüme katlandı ve Tanrı’nın tahtının sağında oturdu” (İbr.12:2). Eğer sevincin kendi kendimize ürettiğimiz bir şey olduğuna inanırsak, o zaman acı çektiğimiz zaman sevinç duymaktan yoksun kalabiliriz. Fakat sevincin Ruh’un meyvesi olduğunu bilirsek, o zaman Pavlus’un da söylemiş olduğu gibi “her zaman sevinç duyabiliriz” (1Se.5:16). Her şeyde Baba’nın isteğini ararsak Ruh bizde büyük sevinç yaratır. Tanrı’nın bizde Mesih’i biçimlendirdiğini ve denenmelerle O’na yücelik getirdiğimizi bilerek sevinç duyabiliriz. Doğum sancıları çekerken çocuğunun doğacağını bilerek sevinç duyan bir anne gibi, Hristiyanlar da her durumda Ruh’un yönetiminde yaşarsa sevinçle dolar. Ruh’un sevinciyle dolan bir yüreği şu Puritan duası çok iyi tasvir eder:
Sevincim için Teselli’mi gönderdin, Vaatlerini artırdın, Bana gelecek mutluluğumu gösterdin, Bana yaşam kaynağı verdin. Bana sevinç verdin, beni de sevinç için hazırlıyorsun; Sevinç için dua ediyor, bekliyor, özlem duyuyorum; Düşünebildiğimden, sahip olduğumdan daha fazlasını ver. Ömrümü, sevincimin derecesini ölç İşimde, görevlerimde. Gece ağlarsam, gündüz sevinç ver bana. Sevginin düşüncesinde dinleneyim, Günahlarımı bağışla, Yolumu düzle, lekesiz hale getir.4
Sevinç acı yokluğu değildir, Mesih’te ve Kurtarıcıda olduğumuzun bilincine dayanan hoşnutluk ve mutluluk halidir.
Sevince genellikle esenlik eşlik eder (Rom.14:17; 15:13). Kurtulmadan önce en büyük sorunumuz Tanrı’yla düşman olmamızdı, O’ndan nefret ediyorduk (Rom.3:10–18; Ef.2:1–3). Ama Mesih bizim barış sağlayanımızdır: “Böylece imanla aklandığımıza göre, Rabbimiz İsa Mesih sayesinde Tanrı’yla barışmış oluyoruz” (Rom.5:1). Eğer Tanrı ile Mesih aracılığıyla barış sağlarsak, o zaman Tanrı tarafından verilen bu barış ve esenlik yaşamımızın geri kalanına nüfuz eder; bütün insanlarla, özellikle de kilisedekilerle barış içinde olmalıyız. Mesih, Yahudilerle diğer uluslar arasındaki düşmanlık duvarını yıktı (Ef.2:15–16). Mesih, kilisenin barışıdır. Bu sünnet yanlılarının bozmaya çalıştığı şeydi; sünnet konusundaki ısrarlarıyla düşmanlık duvarını yeniden inşa etmeye çalışıyorlardı. Barışın tam tersine çekişme, düşmanlık ve ayrılıklar yaratıyorlardı. Eğer kilise Mesih’le birse, o zaman barış ve esenlikle tanımlanmalıdır.
Kilisede bulunması gereken genel barış ve esenliğin ötesinde, Hristiyanların bireysel yaşamı da barış ve esenlikle tanımlanmalıdır. Kutsal Ruh bizde esenlik yarattığında çevremizdeki cehennem sarsılır, ama biz sarsılmamalıyız. Ünlü ezgi “It Is Well With My Soul”, Hristiyan barış ve esenliğini çok iyi anlatır. Yazar Horatio G. Spafford değer verdiği birçok şeyini yitirdi: küçük oğlu öldü ve ardından Büyük Chicago yangınında mal varlığını kaybetti. Daha sonra ailesiyle Avrupa’ya taşınmak istedi ama onlarla gidemedi. Ne yazık ki gemi battı ve dört kızını da kaybetti, bir tek karısı kurtuldu. Yine de tüm bu acıların ortasında şunları söyleyebildi: “Esenliğim bir nehir yoluma çıkmış gibi, kederim hırçın dalgalar gibi; kederim ne olursa olsun bana şunu söylemeyi öğrettin, ‘ruhum iyi durumda, ruhum iyi durumda.’” Kendisinde Tanrı’nın Ruhu yaşayan biri kayıplarına rağmen bu sözleri yazabilecek güce sahip olabilir. Pavlus’un denenme zamanlarında sevinç ve esenliği nasıl uyumlu kıldığına dikkat edin:
Rab’de her zaman sevinin; yine söylüyorum, sevinin! Uysallığınız bütün insanlarca bilinsin. Rab’bin gelişi yakındır. Hiç kaygılanmayın; her konudaki dileklerinizi, Tanrı’ya dua edip yalvararak şükranla bildirin. O zaman Tanrı’nın her kavrayışı aşan esenliği Mesih İsa aracılığıyla yüreklerinizi ve düşüncelerinizi koruyacaktır. (Flp.4:4–7)
Martin Luther, The Freedom of a Christian, in Martin Luther’s Basic Theological Writings, ed. Timothy F. Lull (Minneapolis, MN: Fortress, [1520] 1989), 621.
“Joy,” in The Valley of Vision, ed. Arthur Bennett (Edinburgh: Banner of Truth, [1975] 2007), 292.
Sabır, Şefkat, İyilik
Sabır deyince akla Eyüp gelir. Eyüp’ün sabrı bir efsanedir, çul kuşanıp oturarak sorularını yanıtlaması için Tanrı’yı beklemektedir. Ancak unutmayınız ki Eyüp kendi günahını değil, doğruluğundan ötürü acı çekmiş olan Mesih’i örneklendirir. Mesih, öğrencileri O’nun öğretisini yanlış anladığında onlarla sabırla ilgilendi. Mesih kendisine yemek, şifa ve mucizeler için gelen insanlarla büyük bir sabırla ilgilendi. Mesih kinlerine, günahkârlıklarına ve sahtekârlıklarına rağmen dini önderlerle bile sabırla ilgilendi. Mesih aynı sabrı Kutsal Ruh aracılığıyla halkına verir. Her şey beklendiği ve istendiği gibi gitmediği için, dünya adaletsiz davrandığında ya da kötülük ettiğinde, Tanrı halkı böyle zor durumlarda bile sabır göstermelidir.
Mesih’in, gelini olan kilisenin sadakatsizliğine karşı sabır göstermesi onun şefkatinin de bir göstergesidir. Bir kişi cezayı hak ediyor fakat affediliyorsa, bu merhametten dolayıdır. Pavlus, Mesih’te sahip olduğumuz kurtuluşumuz için “Tanrı’nın şefkati ve sevgi dolu iyiliği” (Tit.3:4) demektedir. Pavlus’un şefkati ve iyiliği birlikte vermesi, iki erdemin birbiriyle yakından ilişkili olduğunu göstermektedir. Eğer Tanrı’nın iyiliğini ve şefkatini gördüysek, o zaman bunları etrafımızdaki kişilere nasıl gösteremeyiz? Eğer Tanrı’dan nefret ederken Tanrı’nın Mesih’te iyiliğini ve şefkatini gördüysek, aynısını bizden nefret edenlere de yapmamız gerekmez mi? Şimdiki kötü çağ öfkenin karanlığıyla bilinmektedir, bu nedenle Mesih’le bir olanlar günahla kararmış bu dünyaya iyilik ve şefkat ışığını yansıtma fırsatına sahiptirler. Öç almak ve öfkeyle karşılık vermek yerine, arzumuz iyilik ve şefkatle karşılık vermek olmalıdır.
Bağlılık, Yumuşak Huyluluk, Özdenetim
Tanrı, şüphesiz çağlar boyunca antlaşma vaatlerine bağlı kalmıştır. Bu anlamda Pavlus şöyle söylemektedir. “Çünkü Tanrı’nın bütün vaatleri Mesih’te ‘evet’tir. Bu nedenle Tanrı’nın yüceliği için Mesih aracılığıyla Tanrı’ya ‘Amin’ deriz” (2Ko.1:20). Diğer bir deyişle, Mesih Tanrı’nın vaatlerinin gerçekleşmesidir; Üçlü-birlik Tanrı’sının bağlılığını ve sadakatini gösterir. Eğer bağlılık antlaşma Tanrımız’ı karakterize ediyorsa, Tanrı halkını da karakterize etmelidir, çünkü bizler Mesih’in benzerliğine dönüştürülüyoruz. Kıskançlık, kibir, çekişme ve bölünmelerle bilinen bu dünyada, Tanrı’nın çocukları sadakat ve bağlılıkla bilinmelidir. Fakat genelde Tanrı halkı sadakatsizlikle bilinir. Kadın ve erkek birbirlerine sadakat yemini eder ama daha sonra bu yemini bozarlar. Bir koca bir hayat kadınıyla birlikte olmasa da bilgisayarındaki pornografik bir görüntü onu ele verir. Hristiyan kişi iş ahlakı konusunda zayıf olabilir, bu bakımdan imanlı olmayanlardan hiçbir farkı yokmuş gibi görünebilir. İşe geç gider, erken çıkarlar, şirkette uygun olmayan davranışlarda bulunurlar, şirketin kaynaklarını kişisel kazançları için kullanırlar. Şunu söylemem gerekiyor ki bu tür bir davranış Hristiyan karakterini belirlememelidir. Biz Rabbe ve sözümüze sadık bir halk olmalıyız. Sadakatimiz Mesih’le başlamalı, Mesih’le sonlanmalıdır.
Yumuşak huyluluk ve özdenetim farklı erdemler gibi gözükse de yakından ilişkilidir. Çevremizdekiler genelde bu erdemlerden yoksundur. İnsanlar genelde dillerine sahip çıkmada özdenetimden yoksundur, bu nedenle acımasız ve yaralayıcı sözler sarf ederler. Mesih aracılığıyla aldığımız Tanrı’nın lütfu sayesinde bütün insanlara karşı yumuşak huylu davranmalıyız. Tanrı, günahlarımızın karşılığını vermezken, bize karşı günah işlendiğinde günah işleyene karşı sert mi davranmalıyız? Özdenetimle karşılıksız vermekten kaçınmalı mıyız? Bu, yani kiliseye zarar vermiş olan bir kardeşe karşı yumuşak huylu davranmak, Pavlus’un daha sonra Galatyalılar’a uygulamalarını öğütlediği bir şeydir (Gal.6:1).
Ruh’un meyveleri üzerinde düşünürken iki şeyi unutmamalıyız. İlki, ahlaki ve ruhsal değişimimize etki edemeyişimiz. Kendimizi kurtaramayız. Yalnızca Mesih bizi kurtarabilir. Pavlus şöyle yazmaktadır: “Mesih İsa’ya ait olanlar, benliği, tutku ve arzularıyla birlikte çarmıha germişlerdir” (Gal.5:24). Günahkâr tutkularımızı –cinsel ahlaksızlığı, putperestliği, öfkeyi, sarhoşluğu, vb.– dizginleyebilmemizin tek yolu Mesih’in bizi şeytanın, günahın ve ölümün egemenliğinden kurtarmasıdır. İsrail’in Mısır’daki boyunduruğu arkasında bırakması gibi, Mesih de bizi şeytanın günahın ve ölümün zulmünden ve yasanın boyunduruğundan kurtarır. Mesih, tutkuları ve arzularıyla günahkâr doğamızı ölüme mahkum eder. Özgür kılındığımızda Kutsal Ruh’un gücünü aramalıyız, öyle ki bizde bu meyveleri vermeye devam etsin “Ruh sayesinde yaşıyorsak, Ruh’un izinde yürüyelim” (Gal.5:25).
Çoğu Hristiyan’ın, Ruh’un meyvelerini gösterme konusunda zorluk yaşamasının nedenlerinden biri günahlarını tanımlamak için yasa aynasına bakma konusunda duydukları isteksizliktir. Yasaya bakarak günahlarını keşfederler ama tövbe etmek, onlardan vazgeçmek, Mesih’i aramak ve Ruh’un yönetiminde yaşamak istemezler. Vos gerçek tövbeyi şu şekilde anlatır:
Gerçek tövbe kazayla olan bütün günahlardan sıyrılır. Bir iç odaya benzer, Tanrı’dan günah ve günahkârdan başka hiç kimsenin, hiçbir şeyin kabul edilmediği bir odadır bu. Bu odaya bütün tövbekârlar, Davut gibi, Pavlus gibi, Augustinus gibi, Luther gibi kişiler girdi ve her biri ruhlarında çektiği acılarla Mezmur yazarının sözlerini çaldılar: Yalnızca Sana karşı günah işledim, ya RAB. Gözünde kötü olanı yaptım, senin işlerin doğru, yargıların adildir. Tövbekâr bir günahkâr Tanrı’yı haklı çıkarır ve kendini suçlar. Günaha karşı vicdanı Tanrı merkezlidir, iç odasının samimiyetinde ciddidir. İç dünyasında neler olduğunu bilir, Tanrı önünde çıplak olduğumuzu, gizli günahlarımızın bile göründüğünü bilir. Eğer günahın karakteri kendine bahane bulmaksa, tövbenin de karakteri Tanrı’nın doğruluğuyla bunları azarlamak ve yargılamaktır.5
Eğer sürekli olarak Ruh’un meyvelerini göstermede başarısız oluyorsanız, belki de Tanrı’yla neden güreştiğinizin cevabı tövbe eksikliğinde yatmaktadır. Mesih’e, sizi günahınız konusunda Ruh ve Kelâm aracılığıyla ikna etmesi için kendinize yasanın aynasında bakın ve dua edin, öyle ki günahınızdan dönebilesiniz, Mesih’e sığınabilesiniz ve Ruh’un yönetiminde yaşayabilesiniz. Arzularımızın, dualarımızın ve eylemlerimizin benliğin işleriyle değil, Ruh’un meyveleriyle bilinmesi gerektiğini unutmayalım. Böyle bilinmek için dua edin, öyle ki Mesih’in bedenini geliştirebilelim ve Üçlü-birlik Tanrısına yücelik verebilelim.
Vos, Grace and Glory, 37–38.