İbrahim’in Oğulları, Tanrı’nın Oğulları
Galatyalılar 3:23–29
Ama iman gelmiş olduğundan, artık Yasa’nın denetiminde değiliz. Çünkü Mesih İsa’ya iman ettiğiniz için hepiniz Tanrı’nın oğullarısınız. Vaftizde Mesih’le birleşenlerinizin hepsi Mesih’i giyindi. Artık ne Yahudi ne Grek, ne köle ne özgür, ne erkek ne dişi ayrımı var. Hepiniz Mesih İsa’da birsiniz. Eğer Mesih’e aitseniz, İbrahim’in soyundansınız, vaade göre de mirasçısınız.
Eski çağlarda ilk doğan oğul, diğer kardeşleriyle ortak olmadığı sayısız ayrıcalığa sahipti. Maddi bereketin yanı sıra ilk doğan oğul, ailenin başı sayılırdı ve kardeşlerinin önderi olurdu. Kız çocukları herhangi bir miras almazdı, çünkü aile mirasını yalnızca erkek varisler alabilirdi. Birçok şekilde Pavlus bu gelenekleri alır ve tersyüz eder: çünkü Mesih tüm yaratılışın ilk doğanı olduğundan (Kol.1:16), ona bağlı kılınan herkes büyük bereketlerin mirasçısı kılınır. Fakat önce, şimdiye dek Pavlus’un nelerden bahsettiğini anımsayalım.
Pavlus, Galatyalılar’a üç esas şey göstermiştir. İlk olarak Tanrı İbrahim’e, direkt olarak İbrahim’in soyu olan İsa Mesih’te yerine getirilen vaatte bulunmuştur. İkincisi, önümüzdeki ayetlerde gördüğümüz gibi bu vaat hem Yahudiler’i hem de Yahudi olmayan diğer ulusları kapsar, çünkü Tanrı İbrahim’e onun aracılığıyla yeryüzündeki bütün ulusların bereketleneceğini vaat etmiştir. Diğer bir deyişle, Müjde yalnızca İbrahim’e ve Yahudiler’e değil, fakat bütün uluslara da bir berekettir. Üçüncüsü, Tanrı’nın Musa aracılığıyla yaptığı antlaşma İbrahim’e verdiği vaatlerden 430 yıl sonraydı; geçiciydi ve İsrail halkına melekler ve Musa aracılığıyla verildi. Pavlus’un bu iki antlaşmayı karşılaştırmaktaki esas amacı, kurtuluş yasaya itaatle gerçekleşiyorsa bunun Tanrı’nın İbrahim’e verdiği vaadi geçersiz kıldığını göstermektedir. Ancak yasanın amacı yaşam vermek değildi. Aksine, günahı ortaya çıkarmak ve suçluluğu artırmak için verilmiştir. Kurtuluş her zaman vaat aracılığıyla gerçekleşmiştir ve gerçekleşir. Ancak bu iki antlaşma birbirine aykırı bir şekilde değil, birbirleriyle uyum içinde işler. Sina Antlaşmasının amacı İsrail’i, İbrahim’e verilen antlaşma vaadinin gerçekleştiği Mesih’e döndürmektir.
Önümüzdeki ayetlerde Pavlus, yasanın ve Sina Antlaşmasının işlevini anlatmaya devam eder. Yasanın ve Tanrı halkının doğasını da gösterir. Vaat aracılığıyla artık ne Yahudi ne Grek, ne köle ne özgür, ne erkek ne de kadın ayrımı vardır. Mesih’te olanların hepsi İbrahim’in ve Tanrı’nın oğullarıdır.
Yasa Altında Hapsedilmiştik
“Bu iman gelmeden önce Yasa altında hapsedilmiştik, gelecek iman açıklanıncaya dek Yasa’nın tutuklusuyduk” (Gal.3:23) demektedir Pavlus. Pavlus, tekrar yasayla olan önceki ilişkimizi anlatmak için kölelik edebiyatını kullanır. Sünnet-yanlıları, sünnetin onları şeytandan, günahtan ve ölümden özgür kılacağını düşünüyordu, fakat Pavlus sünnetin bunun tam tersi bir etki yaratacağını söylüyordu. “İman gelene dek” yani bir sonraki ayette açıklandığı üzere “Mesih gelene dek” her şeyin yasanın “tutuklusu” olduğunu söylemektedir: “Oysa İsa Mesih’e olan imana dayanan vaat iman edenlere verilsin diye, Kutsal Yazı bütün dünyayı günahın tutsağı ilan ediyor” (Gal.3:22)1. Böylece yasa, insanları tutsak kılıyordu; İsrail’i günahlarından ötürü suçluyor, yasayı tutmakta yetersiz olduklarını gösteriyordu. Tanrı, bunu görünürde hiçbir çözüm sunmadan mı yaptı? Kesinlikle hayır.
Pavlus, 24. ayette şöyle demektedir: “Yani imanla aklanalım diye Mesih’in gelişine dek Yasa eğitmenimiz oldu.” Pavlus yasayı tanımlamak için ilginç bir kelime kullanır. Yasanın, yani Sina Antlaşmasının Mesih gelene dek “eğitmenimiz” olduğunu söyler. Pavlus, ne kastetmiştir? Burada Pavlus, bize de tanıdık gelen, Grekçe paidagogos (pedagoji) kelimesini kullanır.
Pavlus’un döneminde bu kelime, ailenin çocuklarını eğitmek için tuttuğu kişiye ya da köleyi işaret etmekteydi. Bir eğitmen çocukları temel bilgiler, yazma, matematik ve ahlaki konularda eğitmekle yükümlüydü2. Eğitmenin bir dadı gibi görev yaptığını söyleyebiliriz. Bir eğitmen, çocuğu dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korumakla yükümlüydü, ayrıca çocuk doğru davranmadığında onu cezalandırmaya da hakkı vardı. Bu görüşler (öğretme, cezalandırma, ayrı tutma) Pavlus’un bu kelimeyi Sina Antlaşması için kullanışını açıklamaktadır.
Eğitmenin kurbanlarla, törenlerle ve yasalarla gelecek olan Mesih’i İsrail’e öğretmesi gerekiyordu — bunlar Mesih’in gelecekteki kusursuz kurbanına ve doğruluğunu işaret ediyordu. Eğitmenin İsrailliler’in günahlarını onlara göstererek cezalandırması ve günahlarından sıyrılıp kutsallaşmaları için yol göstermesi gerekiyordu. Eğitmenin daha önce Vaat Edilen Topraklarda yaşayanların aracılığıyla kirletmiş oldukları putperestlikten korumak için İsrail’i diğer uluslardan ayrı tutması gerekiyordu. Ancak eğitmenin geçici bir işlevi olduğunu unutmayın: “Yani imanla aklanalım diye Mesih’in gelişine dek Yasa eğitmenimiz oldu” (Gal.3:24). Eğitmenin görevi Mesih gelene kadardı. Tanrı’nın halkı imanla aklanacaktı.
Diğer bir deyişle aklanma, Tanrı tarafından doğru sayılmamız için eğitmenlik görevi gören yasayla değil, Mesih’e olan imanla sağlanır: “Ama iman gelmiş olduğundan, artık Yasa’nın denetiminde değiliz” (Gal.3:25). Artık eğitmenin himayesinde değiliz, çünkü Mesih görünmüştür. Yalnızca Mesih’e imanla bakanlar eğitmenin tutsaklığından özgür kılınır: “Çünkü Mesih İsa’ya iman ettiğiniz için hepiniz Tanrı’nın oğullarısınız” (Gal.3:26). Bu, Pavlus’un gönderdiği ilk yıldırımdır: eğer bir kişi İsa Mesih’e iman ederse, o Tanrı’nın oğlu olur.
Tanrı’nın oğlu ibaresi ürpertici bir söylemdir. Yahudiler tarih boyunca ayrıcalıklı bir statüye sahip olduklarını düşündüler, çünkü Tanrı yeryüzündeki bütün uluslar arasından onları seçti. Bu anlamda, Tanrı’nın İsrail halkını kendi oğlu olarak gördüğünü biliyoruz (Çık.4:22). Tanrı, bir baba gibi İsrail için ağıt yaktı: “Çocukluğunda sevdim İsrail’i, Oğlumu Mısır’dan çağırdım” (Hoş.11:1). Pavlus ise Yahudi ya da diğer uluslardan Mesih’e kim imanla bakarsa, onun Tanrı oğlu olduğunu söylemektedir! Daha da ileri giderek şunları söyler: “Vaftizde Mesih’le birleşenlerinizin hepsi Mesih’i giyindi. Artık ne Yahudi ne Grek, ne köle ne özgür, ne erkek ne dişi ayrımı var. Hepiniz Mesih İsa’da birsiniz. Eğer Mesih’e aitseniz, İbrahim’in soyundansınız, vaade göre de mirasçısınız” (Gal.3:27–29).
Mesih’e iman edenler böylece O’nun adıyla vaftiz edilir ve Mesih’i giyinir. Pavlus, Mesih’te Yahudi ya da Grek ayrımı olmadığını söyleyerek dinleyenleri sarsar. Mesih’te ırkla ilgili ayrıcalıklar yoktur. Diğer uluslardan kişilerin, İbrahim’e verilen antlaşma vaatlerini miras almaları için Yahudi olmalarına gerek yoktur. Mesih’i miras almaları için Yahudi olmalarına gerek yoktur. Mesih’te özgür-köle ayrımı yoktur. Bir kişi ister çok zengin olsun, isterse de dünyanın en yoksul insanı olsun (örn. Pavlus’un zamanında bir köle), bu farklılıkların hepsi Mesih’te eşitlenir. Servet, bir kişinin Tanrı’nın önündeki konumuna hiçbir katkı sağlayamaz. Bunun da ötesinde, Mesih’te kadın-erkek da ayrımı yoktur. Pavlus’un zamanında kadınlara erkeklere olduğundan daha aşağı sosyal bir konum verilirdi. Aslında bekar bir kadın yasa bağlamında bir birey olarak bile görülmezdi; kendi başına mahkemede bir dava açamazdı, oysa bir erkek mahkemede kendisini savunabilirdi. Bunu yanı sıra, Pavlus’un zamanında bir kadının İsrail’de mal-mülk edinme hakkı yoktu. Fakat Mesih’te böyle sosyal statüler yoktur. Aksine, Mesih’e vaftiz edilmiş bir kadına Tanrı’nın kızı değil, Tanrı’nın oğlu olarak davranılırdı. Aile mirasını alanlar erkek çocuklardı, özellikle ilk doğan oğul mirastan çift pay alırdı. Kız çocuklarının mirasta hiçbir payı yoktu (Say.27:1–11).
Ancak Mesih’te olan kadınlar oğullar olarak görülür ve onlar da vaat edilen mirastan, Tanrı’nın İbrahim’le vermiş olduğu antlaşma bereketinden alırlar. İşte bu nedenle Pavlus, Mesih’e imanla bakan bir kişinin yalnızca Tanrı’nın oğlu olmadığını, fakat aynı zamanda İbrahim’in soyu olduğunu söyler. Yine görmekteyiz ki bu öğreti, diğer ulusların kurtulmaları için sünnet olmaları gerektiğini öğreten Sünnet-yanlılarının öğretisiyle tamamen tezat oluşturmaktadır. Fakat Pavlus Kutsal Yazılar’da göstermektedir ki Sünnet-yanlılarının diğer uluslara yasa aracılığıyla vermeye çalıştığı şeyi –eğitmene ve onun boyunduruğuna geri dönmeyi– Tanrı iman aracılığıyla en baştan vermiştir.
Thomas Schreiner, Galatians, ZECNT (Grand Rapids, MI: Zondervan, 2010), 245
Schreiner, Galatians, 248.
Tanrı’ya Nasıl Hoş ve Makul Görünebiliriz?
Pavlus’un mesajının hâlâ göreceli olduğunu söylemek onun değerini düşürmektir. Önceki bölümde olduğu gibi, devamlı olarak yasanın doğasını ve hangi amaca hizmet ettiğini işitmeye ihtiyaç duymaktayız. Hepimiz yürekten iyi yasacılarız ve zaman zaman Tanrı’yı itaatimizle bir şekilde etkilediğimizi ve bize daha büyük iyilik göstermesine neden olduğumuzu sanıyoruz. Bizim gibi yaşamayanlara her baktığımızda bunu yapıyoruz. Daima komşularımızla kendimizi kıyaslamanın yollarını buluyoruz, öyle ki kendimizin onlardan daha iyi olduğunu düşünebilelim: bu ister giydiğimiz kıyafetler, kullandığımız araba, okuduğumuz kitap, dinlediğimiz müzik, yediğimiz yemek, boş vaktimizde yaptığımız hobiler olsun, ister çocuklarımızı eğitme yöntemimiz olsun hep böyledir. Her zaman kıyaslayacak bir şeyler bulabiliyoruz ve sonra kilisedekileri Tanrı’nın standardı yerine kendi standardımıza göre ölçüyoruz; kiliseyi Yahudileştirmeye çalışanlar sünnet yanlısıydı ve diğer uluslardan kişilerin kurtulmaları için sünnet olmalarını istiyorlardı. Eğer çeşitli eylemlerimizin bizi kutsallaştırmadığının, fakat Mesih’te kutsal olduğumuzun farkına varırsak, o zaman daha çok minnettar olup, Pavlus’un ne söylediğini daha iyi anlayabiliriz. Tanrı’nın önünde durmak adına kendimizden hiçbir şey sunamayız. Aksine, Mesih’le iman aracılığıyla birleşmemiz bizi Tanrı’nın gözünde hoş kılar. Mesih’le birliğimiz, bizi Tanrı’nın ve İbrahim’in oğulları yapar.
Ayrıca göz ardı etmememiz gereken bir husus da şu ki kilisede çoğu kişi Kutsal Yazılar’ın mesajını “geliştirmeye” çalışır. Çoğu Kutsal kitap çevirisi, kadınları dışarıda tutmamak için Pavlus’un “oğullar” ifadesini, cinsiyetsiz bir ifade olan “çocuklar” olarak değiştirir (örn. NRSV, NLT).
“Oğullar” kelimesi yerine “çocuklar”, koymak, Pavlus’un mesajının anlamını yitirmesine neden olur. Elbette, iman yoluyla Tanrı’nın çocuklarıyız. Ancak, daha belirgin olarak, bütün kadınlar ve erkekler olarak, Tanrı’nın oğullarıyız. Bir kadına “oğul” diye hitap etmek dişiliğini yok etmez, bunun yerine ona Mesih’te tam bir mirasçı olarak aynı antlaşmaya dayalı statüyü kazandırır! Diğer bir deyişle, bizler kadınlar ve erkekler olarak Mesih’te vaat edilen mirasa ortak kılındık — hem eşit statülere hem de antlaşmada eşit yasal konuma sahibiz. Kutsal Kitap, kadınları vaatlerinden ayrı tutmamaktadır; feminizmin sözde ödüllerinin ve politik haklarının, Mesih’te hepimizin sahip olduğu mirası gölgelemeye değip değmeyeceğini düşünelim. Genellikle Tanrı’nın ne yapması gerektiği ve bizim ne yapmış olduğumuz konusunda konuşmak için öylesine hevesliyiz ki Tanrı’nın bizim için Mesih’te ne yapmış olduğunu işitmekte başarısız oluyoruz.
Umut ediyorum ki Pavlus’un yazmış olduklarını görmüş ve anlamışızdır. Umuyorum ki yasanın işlevinin aklanmayla alakalı olduğunu anlarız; şöyle ki günahımızı bize göstererek kurbanlarla ve bayramlarla Mesih’i önceden tanıtmış ve bizi Mesih’e yönlendirmiştir. Ayrıca umut ediyorum ki Tanrı’nın İbrahim’e vermiş olduğu antlaşma vaatlerinin Tanrı’ya sunabileceklerimiz aracılığıyla değil, fakat sadece Tanrı’nın bize vermiş olduğuyla, Mesih’e imanla verildiğini görebiliriz. Bunun da ötesinde, kurtuluşumuz yalnızca iman yoluyla ve Mesih’le olan birliğimiz aracılığıyla sağlanır. Öyle ki bunun sonucunda yaşayan Tanrı’nın oğulları ve İbrahim’in oğulları oluruz. Vaat edilen miras bize, Mesih aracılığıyla, ona olan imanımızla gelir. Bu nedenle, Mesih’te gerçekleşen ve Tanrı’nın İbrahim’e vermiş olduğu vaatlere sımsıkı tutunun; şunu da unutmayın: kişi ister Yahudi ister Grek, ister köle ister özgür, ister kadın ister erkek olsun, hepimiz İsa Mesih’te biriz.