Yalnız ve Yalnızca İmanla Aklanma

Galatyalılar 2:11–21

Doğuştan Yahudi olan bizler öteki uluslardan olan ‘günahlılar’ değiliz. Yine de insanın Kutsal Yasa’nın gereklerini yaparak değil, İsa Mesih’e iman ederek aklandığını biliyoruz. Bunun için biz de Yasa’nın gereklerini yaparak değil, Mesih’e iman ederek aklanalım diye Mesih İsa’ya iman ettik. Çünkü hiç kimse Yasa’nın gereklerini yaparak aklanmaz.

Son birkaç bölümde, Pavlus görevinin insanlardan ya da insanlar aracılığıyla değil, doğrudan Mesih’ten geldiğini belirtmiştir. Bu durum, Pavlus’un yetkisini ve görevini diğer on bir elçininkiyle eşit kılmıştır. Pavlus ayrıca, Müjde’yi Yahudiler’e duyurmaları için Yakup’u, Petrus’u ve Yuhanna’yı güçlendiren aynı Kutsal Ruh’un, diğer uluslara Müjde’yi duyurması için kendisini de güçlendirdiğini belirtmiştir. Müjde’nin mesajı neydi? Esas nokta kişinin Tanrı önünde yasaya olan itaati sonucunda değil, İsa Mesih’e olan imanı sonucunda aklandığı noktasıdır. Böylece aklanma işlerle değil, imanladır. Galatya kiliselerinin ilk başta benimsediği ve kabul ettiği Müjde buydu; ama şimdi sahte öğretmenlerden dolayı bunu reddediyorlardı. İnsanın Mesih’e olan imanla ve yasaya itaatle, yani sünnet olmayla kurtulabileceği fikrini benimsiyorlardı. Pavlus bu sahte müjdeyi izleyenleri, Mesih’in onları yasanın lanetinden özgür kılmış olmasından mahrum bırakacağını biliyordu. Önümüzdeki ayetlerde, elçi Petrus’un bile belli ölçüde bu sahte öğretiye kapılmış olduğunu görüyoruz. Pavlus, aklanmanın bu iki yolu arasındaki uçurumu belirtmeye devam eder. Ya insan günah ve yasanın lanetiyle bozulmuş imkânsız bir yol olan yasaya itaatle aklanır ya da insan aklanmak için yalnız ve yalnızca imanla İsa Mesih’e bakar.

Pavlus Petrus’un Karşısında

Petrus başlangıçta Yahudi olmayan uluslardan Hristiyanlarla birlikte oturup yemek yemeye istekliydi. Bu bize önemli gibi gözükmeyebilir — bir dostla yemek yemekteki sorun ne olabilir ki? Fakat unutmamalıyız ki Yahudiler ve diğer uluslar en az iki nedenden ötürü birlikte yemek yemezlerdi.

İlki, Yahudiler diğer ulusların murdar olduğunu düşünürlerdi. Bu, Pavlus’un diğer ulusları 15. ayette “günahkârlar” olarak tanımlamasında açıkça görülmektedir. Bilindik bir suçluyla oturup yemek yemenin ne demek olduğunu anlayabiliriz, diğer uluslarla alakalı olarak birinci yüzyıl Yahudileriyle de ilgili durum buna benzerdi. Aslında Mesih’in, kızı cine tutsak olmuş Kenanlı kadınla konuşmasını hatırlarsınız, Mesih onu “köpek” olarak adlandırmıştı (Mat.15:26–27).

İkincisi, diğer uluslar murdardı, çünkü murdar olan yiyeceklerden yiyorlardı. Eski Antlaşma yasası bazı yiyecekleri İsrailliler için murdar olarak belirlemişti; Örneğin çift tırnaklı olmayan domuz tamamen kirliydi (Lev.11). Bu iki nedenden ötürü, Yahudilerin diğer uluslarla yemek yemeden önce üstesinden gelinmesi gereken birçok engel vardı.

Mesih’in gelişiyle birlikte bu ayrımlar ortadan kalktı: “Çünkü Mesih’in kendisi barışımızdır. Kutsal Yasa’yı, buyrukları ve kurallarıyla birlikte etkisiz kılarak iki topluluğu birleştirdi, aradaki engel duvarını, yani düşmanlığı kendi bedeninde yıktı. Amacı bu iki topluluktan kendisinde yeni bir insan yaratarak esenliği sağlamak, düşmanlığı çarmıhta öldürmek ve çarmıh aracılığıyla bir bedende iki topluluğu Tanrı’yla barıştırmaktı” (Ef.2:14–15). Bu yemek yasalarının ortadan kaldırılması Petrus’a, kendisi derici Simun’un evindeyken bildirildi. Tanrı gökten, içinde yeryüzünde yaşayan her türden dört ayaklı hayvan, sürüngen ve kuş olan bir çarşaf indirdi. Petrus tüm bu hayvanların kirli olduğunu biliyor ve Levililer 11’deki yemek yasalarını sürdürüyordu. Fakat Tanrı Petrus’a: “Kalk Petrus, kes ve ye…. Tanrı’nın temiz kıldıklarına sen bayağı deme” dedi (Elç.10:15). İşte bu nedenle en azından ilk başta, Petrus diğer uluslardan olan Hristiyanlarla birlikte yemek yemeye istekliydi. Fakat sünnet yanlısı grup Antakya’ya gelir gelmez Petrus yönünü hemen değiştirdi.

Sünnet yanlıları, diğer uluslardan kişilerin kurtulmak için sünnet olmaları ve Yahudi törensel yasalarını kabul etmeleri gerektiği düşüncesindeydiler. Bu sahte öğretmenler Antakya’ya geldiklerinde Petrus yönünü değiştirdi ve Mesih’teki diğer uluslardan kardeşleriyle birlikte yemek yemeyi reddetti (Gal.2:13), yani sünnet yanlılarının onayını alabilmek için diğer uluslarla olan paydaşlığı küçümsedi. Petrus’un buradaki davranışı Mesih’e ilk ihanetini anımsatmaktadır (Luk.22:54–61). Başkâhinin kız kölesi Petrus’a karşı çıktığında, Petrus Mesih’i tanıdığını inkâr etti. Benzer şekilde sünnet yanlıları Petrus’a diğer uluslarla yemek yediği için karşı çıktığında, ikiyüzlü bir şekilde geri çekildi ve onlarla bir işi olmadığını iddia etti. Bunun yanı sıra, sünnet yanlıları diğer ulusların törensel yasalara bağlı ve sünnet olmaları gerektiği inancındadır. Petrus’un bu hatalı davranışı için Pavlus, Galatyalılar mektubunda “ona açıkça karşı geldiğini” söylemektedir (ayet 11).

Pavlus, Petrus’un davranışının hatalı olduğunu, Mesih’in sağladığı özgürlüğe ihanet ettiğini ve bu nedenle ona “karşı geldiğini” söylemektedir (ayet 11). Pavlus, Petrus’a Mesih’teki diğer uluslardan olan kardeşleriyle yiyerek nasıl Yahudi ulusundan olmayan biri gibi yaşadığını, ancak yine de nasıl onlardan sünnet olmalarını isteyerek Yahudi olmaları yönünde talepte bulunduğunu sorar. Pavlus, Müjde’nin doğasını detaylı bir biçimde anlatmaya devam eder, öyle ki Galatyalılar Petrus’un hatasının büyüklüğünü anlayabilsin. Fakat devam etmeden önce, etkili insanlarla karşılaştığımızda bile Mesih’e bağlılığımızı sürdürmenin önemini anlatmalıyız.

Genellikle Hristiyanlar Müjde’nin gerçekliğine bağlı kalmakta başarısız olurlar, çünkü zenginlerin ve güçlülerin onayını kaybetmek istemezler. Diğer durumlarda ilişkilerimizi bozmak istemeyiz ve böylece ailemizle ya da arkadaşlarımızla karşı karşıya gelmek yerine Müjde’yle karşı karşıya geliriz. Pavlus’un Petrus’a karşı çıkışı bize, karşımızdaki insan kim olursa olsun –ister arkadaşımız, ister ailemiz, isterse düşmanımız– isterse güçlü veya etkili birisi olsun, Mesih’e ve Müjdesi’ne sadık kalmamız gerektiğini söylemektedir.

Müjde’nin Doğası

Pavlus, Müjde’nin doğasını anlatmak için sünnet yanlılarının diğer uluslarla ilgili (“günahkârlar”) düşüncesini kullanmaktaydı:

Çünkü Mesih’in kendisi barışımızdır. Kutsal Yasa’yı, buyrukları ve kurallarıyla birlikte etkisiz kılarak iki topluluğu birleştirdi, aradaki engel duvarını, yani düşmanlığı kendi bedeninde yıktı. Amacı bu iki topluluktan kendisinde yeni bir insan yaratarak esenliği sağlamak, düşmanlığı çarmıhta öldürmek ve çarmıh aracılığıyla bir bedende iki topluluğu Tanrı’yla barıştırmaktı. (Gal.2:15–16)

Pavlus diğer ulusları günahkârlar olarak tasvir etmektedir, fakat Yahudiler için de aynısını söylemektedir, çünkü ne Yahudi ne de Grek yasanın işleriyle aklanabilir.

Diğer bir deyişle, hiçbir Yahudi ya da Grek yasaya olan itaatiyle doğru sayılmaz. Pavlus bunu belirtmek için Eski Antlaşma’dan alıntı yapar: “Kulunla yargıya girme, çünkü hiçbir canlı senin karşında aklanmaz” (Mez.143:2). Orijinal bağlamında, Davut hiç kimsenin Tanrı’nın gözünde aklanamayacağını söyler, çünkü hem Yahudi hem de diğer ulusların, Tanrı’nın suçlamasını hak ettiğini bildiğinden, Tanrı’nın sadakati ve doğruluğuna sığınır1. Bunun yanı sıra Jean Calvin şöyle yazmaktadır:

Eğer Davut bağışlanma için duadan başka bir yerde sığınak bulduysa, hangimiz kendi doğruluğuna güvenerek Tanrı’nın önüne gelebilir? Davut burada yalnızca Tanrı’nın halkının nasıl dua edeceğini göstermekle kalmıyor, fakat aynı zamanda Tanrı’nın önünde hiç kimsenin olmadığını da beyan ediyor. Bu ayetler oldukça eğiticidir, söylemiş olduğum gibi, Tanrı yalnızca yargıç kimliğini bir kenara bırakarak ve günahlarımızı bağışlayıp bizimle uzlaşarak iyiliğini gösterebilir. Tanrı’nın yargı kürsüsüne çıktığımızda bütün beşeri doğruluğumuz bir hiçtir.2

Pavlus, Davut’un duasında açıkça belirtmiş olduğu şeyi, yani hiç kimsenin yasaya itaatle Tanrı’nın gözünde aklanamayacağını söyler. Bu olayda da olduğu gibi, sünnet bir insanı Tanrı’nın gözünde doğru yapamaz3. Eğer itaatimizle aklanamıyorsak, o halde Tanrı’nın öfkesinden ve yargısından nasıl kurtulabiliriz?

Cevap Müjde’de yatmaktadır: yalnız ve yalnızca imanla aklanma yoluyla. “Çünkü Mesih’in kendisi barışımızdır. Kutsal Yasa’yı, buyrukları ve kurallarıyla birlikte etkisiz kılarak iki topluluğu birleştirdi, aradaki engel duvarını, yani düşmanlığı kendi bedeninde yıktı. Amacı bu iki topluluktan kendisinde yeni bir insan yaratarak esenliği sağlamak, düşmanlığı çarmıhta öldürmek ve çarmıh aracılığıyla bir bedende iki topluluğu Tanrı’yla barıştırmaktı” (Gal.2:16). Pavlus daha sonra Müjde’nin gerçeğini Petrus’la yüzleşmesinde ortaya koyar: “Mesih’te aklanmak isterken kendimiz günahlı çıkarsak, Mesih günahın yardakçısı mı olur? Kesinlikle hayır! Yıktığımı yeniden kurarsam, yasayı çiğnediğimi kanıtlamış olurum” (Gal.2:17–18). 17. ayette Pavlus, sünnetle ilgili olarak Yeni Antlaşma’dan önceki diğer ulusların da olduğu gibi kendisinin ve elçilerin “günahkâr” olduğu yargısını yürütür. Pavlus ve elçiler sünnetin yerine Mesih’i koydular; bu nedenle sünneti yeniden eski yerine koymaya çalışmak Mesih’i yerinden etmekti. Pavlus, yıkılmış olanın tekrar inşa edilmeyeceğini söylemektedir. Peki, tam olarak yıkılmış olan nedir?

Anımsayacağınız üzere, Pavlus kendini gayretli bir şekilde atalarının geleneklerine adamıştı (Gal.1:14), fakat daha sonra bu adanmayı yıkmıştı ve yeniden inşa edemezdi. Neden? Çünkü onun yerini çoktan başka bir şey almıştı. Eğer kendini yeniden yasayla aklanmaya adayacak olursa, yasayı ihlal eden biri olacaktı. Neden? Çünkü yasa kusursuz bir itaati gerektiriyordu ve onun aracılığıyla aklanmaya çalışan kişinin üzerine lanet getiriyordu. Mesih, Pavlus ve diğer uluslara ait kişiler gibi olan günahkârlar için geldi. Yasaya kusursuz bir şekilde itaat etti, fakat yine de Tanrı halkının yerine yasanın lanetini üzerine aldı. İşte bu nedenle Pavlus şöyle demektedir: “Çünkü ben Tanrı için yaşamak üzere Yasa aracılığıyla Yasa karşısında öldüm. Mesih’le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu’na imanla sürdürüyorum” (Gal.2:19–20).

İmanlı, imanda Mesih’le birleşir; Mesih’e ait olan her şey imanlıya aktarılır ve imanlıya ait olan her şey de Mesih’e. Bu anlamda Mesih’in ölümü, çarmıha gerilişi imanlının ölümü olur. Bu nedenle, Mesih’in ölümü aracılığıyla imanlı, yasanın gerekliliklerinden ve lanetinden özgür kılınır. Fakat Pavlus’un Mesih’in ondaki yaşayışını nasıl anlattığına dikkat edin. Diğer bir deyişle, Pavlus’un Mesih’te imanla yaşamasını sağlayan kendi gayreti değil, onda yaşayan Kutsal Ruh’un gücüdür.

Pavlus, konuya Galatya’daki imandan sapmanın mantıksal çıkış noktasıyla geri döner: “Tanrı’nın lütfunu geçersiz saymış değilim. Çünkü aklanma Yasa aracılığıyla sağlanabilseydi, o zaman Mesih boş yere ölmüş olurdu” (Gal.2:21). Eğer imanlının aklanması Mesih’in itaatine dayanıyorsa, o halde Mesih boş yere dünyaya gelmişti. Diğer bir deyişle, Mesih’in eylemi kurtarmak için yeterli değildir, imanlının itaatine gereksinim duymaktadır. Eğer sahte öğretmenler haklıysa, o halde Mesih hiç kimse için kurtuluşu temin edemez, fakat yalnızca kendi iyi işleriyle kurtuluşlarını tamamlamak isteyenlere kurtuluş için olanak ve fırsat sağlar. Fakat bu, gerçeğin çok uzağındadır. Mesih insanlara kurtuluş için olanak ve imkan vermeye değil; fakat halkını gerçekten de, nihai, ebedi ve değişmez olarak Tanrı’nın gazabından kurtarmak için gelmiştir.

1

Hans-Joachim Kraus, Psalms 60–150 (Minneapolis, MN: Fortress, 1993), 536.

2

John Calvin, Psalms 93–150, vol. 6, Calvin’s Commentaries, CTS (Grand Rapids, MI: Baker, 1993), 249.

3

Moisés Silva, “Galatians,” in Commentary on the New Testament Use of the Old Testament, eds. G. K. Beale and D. A. Carson (Grand Rapids, MI: Baker, 2007), 791.

Modern Sahte Müjdeler

Müjdeyle ilgili karşı çıkışlar yeni bir şey değildir. Eğer Pavlus kilisenin temel taşlarından biri olan elçi Petrus’la bu konuda karşı karşıya geldiyse, günümüzde aynı sorunlarla yüzleşiyor olmamız şaşırtıcı değildir. Galatyalılar’daki sapkınlık törensel yasalarla ilgili konular üzerinde odaklanırken, tarihin ilerleyen zamanlarında sahte müjdelerin ortaya çıkması genel bir hal almıştır: İnsanlar yüzyıllar boyunca sünnet gibi yasanın belli bir noktasından ziyade “yasa”ya itaati genel olarak vurgulamaya çalışmıştır.

Fakat Galatyalılar gibi, insanın kurtulabilmesi için antlaşmanın işaretini alması gerektiğini (bizim durumumuzda, vaftiz) söyleyen kişiler vardır. Bunların en ünlüsü, imanlının vaftizle aklanmadığını, sonra gerçekleştireceği iyi işlerle daha fazla aklanmış sayılacağını öğreten Roma Katolik doktrinidir4. Fakat Galatya’daki sapkınlık, Roma Katolik Kilisesininki gibi sınırlı değildi. Sözde “Federal Vizyon” öncülerinden biri, aklanmanın şaşırtıcı şekilde Roma Katolik Kilisesi tanımına benzer olan bir tanımlamada bulunur.

Vaftizde kullanılan su için vaftiz olan kişinin yapabileceği bir iş yoktur. Tamamen pasiftir. Fakat Rabbin Sofrası’nda insanlar, Tanrı’nın yarattığı şeylerden olan ekmek ve şarabı yapabilir. Rabbin Sofrası’nın ögeleri insan işçiliğini temsil eder ve Tanrı’ya şükran ve övgü sunusu olarak sunulur. Sofrada yiyen ve içen insan aktiftir ve Tanrı bizi oradaki işimize göre yargılar (1Ko.11:17). Bu nedenle vaftiz, işlerimizden ayrı olarak bize ilk aklanmayı sağlar. Fakat beslenme ve büyüme bir sakramenti olarak Rabbin Sofrası, işlerimizin bir değerlendirmesidir.5

Bu ifade, insanın ilk olarak işlerden ayrı bir şekilde ama sonrasında işlerle aklandığını ima eder. Davut’un Mezmur 143:2’deki yakarışı ne demektedir? Pavlus Davut’un yakarışını Galatyalılar 2:15–16’da ne için kullanır? Birbirine karıştırarak sonsuz yaşamı alma umuduyla Mesih’in eylemlerini kendi işlerimizle birleştiriyoruz.

Kaç Hristiyan psikolojiyle aklanmayı öğretmektedir? “Günahımdan ötürü suçlu değilim, çünkü pişman olarak aklanırım” Tövbe etmeyen bir günahkâr olarak günahım için pişmanlık duyarsam, günahımdan ve suçlarımdan özgür olabilirim.” Kaç Hristiyanın aklanmak için bir planı vardır? “Eğer yeteri kadar itaatkâr olursam, Tanrı’ya kurtuluşumun karşılığını geri ödeyebilirim.” Bu ifadeler iyi niyetle ifade edilse bile, Petrus’unkiler gibi hatalıdır. Müjde’nin bu şekilde inkâr edilmesine rağmen, Pavlus’un mesajı açıktır. “Yine de insanın Kutsal Yasa’nın gereklerini yaparak değil, İsa Mesih’e iman ederek aklandığını biliyoruz. Bunun için biz de Yasa’nın gereklerini yaparak değil, Mesih’e iman ederek aklanalım diye Mesih İsa’ya iman ettik. Çünkü hiç kimse Yasa’nın gereklerini yaparak aklanmaz” (Gal.2:16).

Müjde’ye verilecek tek uygun yanıt, Tanrı tarafından Mesih aracılığıyla bize verilen imandır. Anglikan bir yazar olan Augustus Toplady (1740–1778)’nin yazmış olduğu “Çağların Kayası” ilahisi ile bu bölümü sonlandırmak istiyorum:

Ellerimin işleri yapamaz Getiremez yasanın isteklerini yerine Gayretim bilemez Gözyaşlarım durmaz bir an bile: Hiçbiri günahın kefaretini ödeyemez Yalnızca Sen kurtarabilirsin, Sen sadece

Elimde getirebileceğim hiçbir şey yok Yalnızca çarmıhına sığınırım Giysi için Sana gelirim, çıplak Çaresizce, lütuf için sana bakarım Sana sığınırım, çünkü Sensin kaynak Yıka beni Kurtarıcım, yoksa ölürüm.

4

“Canons and Decrees of the Council of Trent,” session 6, chp. 7 in Philip Schaff, Creeds of Christendom, 3 vols. (1931; Grand Rapids, MI: Baker, 1990), II:94–97.

5

Rich Lusk, “Response to Smith,” in The Auburn Avenue Theology: Pros and Cons. Debating the Federal Vision, ed. E. Calvin Beisner (Ft. Lauderdale, FL: Knox Theological Seminary, 2004), 146 n. 73