Vaat Edilen Tohum

Galatyalılar 3:15–18

Vaatler İbrahim’e ve soyundan olana verildi. Tanrı birçok kişiden söz ediyormuş gibi, “Ve soyundan olanlara” demiyor; “Soyundan olana” demekle tek bir kişiden, yani Mesih’ten söz ediyor. Şunu demek istiyorum: Dört yüz otuz yıl sonra gelen Yasa, Tanrı’nın önceden onayladığı antlaşmayı geçersiz kılmaz, vaadi ortadan kaldırmaz. Çünkü miras Yasa’ya bağlıysa, artık vaade bağlı değildir. Ama Tanrı mirası İbrahim’e vaatle bağışlamıştır.

Mesih’teki birçok kardeşimiz, Tanrı’nın İsrail ve diğer uluslar ile ilgili farklı bir kurtuluş planı olduğuna inanmaktadır1. Belki de daha bilindik olanı, insanların Tanrı’nın İsrail’i kurtarmak için onlarla koşullu bir antlaşma içinde olduğuna inanmalarıdır. Tanrı onlara karşı şefkat doluydu, fakat günahlarının bağışlanması için kurbanlar ve de itaatkârlıklarını sunmak zorundaydılar. Eğer başarısız olurlarsa, o zaman kurtulamazlardı. Diğer taraftan, Tanrı’nın kiliseyle ilgilenmesi tamamen lütfuna dayalıdır. Tanrı, İsrail’in tam bir başarısızlık olduğunu gördü, İsrail itaat göstermiyor ve Tanrı’yı reddediyordu; bu nedenle, Tanrı diğer uluslara döndü ve itaat koşulu aramadan onları kurtardı. Eski Antlaşma’da bu tür bir kurtuluş görüşü Left Behind serisinde görülmektedir ve ne yazık ki bu yanlış görüş oldukça yaygındır2.

Diğer yandan Pavlus, Tanrı’nın İsrail’le olan ilişkisini bu şekilde açıklamaz. Dahası, Kutsal Ruh’un esinlenmesinde elçi, Tanrı’nın İbrahim’le yaptığı antlaşmanın, İbrahim’in Sina Antlaşması’ndaki yasayı yerine getirmesine dayanmadığını eksiksiz ve kusursuz bir şekilde açıklar. Aksine, antlaşma Tanrı’ya ve vaadine dayalıydı ve tamamen Mesih’te yerine getirildi. Diğer bir deyişle, Pavlus’un savı, kurtuluşun yalnızca Mesih’e iman etmekle gerçekleşeceğiydi.

1

Bkz. Charles Ryrie, Dispensationalism Today (Chicago: Moody Press, [1965] 1970).

2

Tim LaHaye and Jerry B. Jenkins, Left Behind: A Novel of Earth’s Last Days (Carol Stream, IL: Tyndale House, 2011).

Tek Bir Tohum

Pavlus’un 10–14 ayetlerinde söylemiş olduklarını anımsayın. Yasanın işlerine (ya da kendi itaatlerine) güvenen kişilerin lanet altında olduğunu söylemişti. Aklanma ve kurtuluş, günahlı olduğumuzdan dolayı (yalnızca ilk ailemizden miras aldığımız günahtan ötürü değil) itaat ederek gerçekleşmez. Yasanın bir maddesini ihlal etmek, yasanın tamamını ihlal etmek demektir. Pavlus açıkça belirtmektedir ki Mesih, kendisine imanla bakanların yerine antlaşmanın lanetini üzerine almıştır. Diğer bir deyişle, kurtuluş ve aklanma itaatimize bağlı değildir; Pavlus’un da belirttiği gibi sünnete bağlı da değildir, yalnızca imana bağlıdır.

Pavlus argümanlarına İbrahim’le yapılan antlaşmanın doğasını ve Sina antlaşmayla olan ilişkisini anlatarak devam eder. 15. ayette şöyle der: “Kardeşler, insan yaşamından bir örnek vereyim. İnsanlar arasında yapılmış bile olsa, onaylanmış bir antlaşmayı kimse geçersiz saymaz, ona bir şey eklemez” (Gal.3:15). Pavlus insanların kendi aralarında bir antlaşma yapabilmesi örneğini verir; zira bu durumda da antlaşma değişmez ve bozulmaz. Aynı şekilde, Tanrı’nın İbrahim’le yaptığı antlaşmanın doğasının bu olduğunu söyler: “Vaatler İbrahim’e ve soyundan olana verildi. Tanrı birçok kişiden söz ediyormuş gibi, ‘Ve soyundan olanlara’ demiyor; ‘Soyundan olana’ demekle tek bir kişiden, yani Mesih’ten söz ediyor” (Gal.3:16).

Pavlus, İbrahim’le yapılan antlaşma vaatlerinin değişmezliğini ve bozulmazlığını anlatır. Fakat vaatler yalnızca İbrahim’e değil, soyuna da verilmiştir. Yaratılış kitabında şunları görüyoruz:

Bundan sonra RAB bir görümde Avram’a, “Korkma, Avram” diye seslendi, “Senin kalkanın benim. Ödülün çok büyük olacak.” Avram, “Ey Egemen RAB, bana ne vereceksin?” dedi, “Çocuk sahibi olamadım. Evim Şamlı Eliezer’e kalacak. Bana çocuk vermediğin için evimdeki bir uşak mirasçım olacak.” RAB yine seslendi: “O mirasçın olmayacak, öz çocuğun mirasçın olacak.” Sonra Avram’ı dışarı çıkararak, “Göklere bak” dedi, “Yıldızları sayabilir misin? İşte, soyun o kadar çok olacak.” (Yar.15:1–5)

Bizi sarsan durum, İbrahim’in soyunun gökteki yıldızlar kadar çok olacağıdır. Sayısız olacaktır. Diğer bir deyişle, tohum kelimesi (sperma) çoğul bir anlamı işaret etmektedir. Bu Pavlus’un belirtmediği bir noktadır: “Vaatler İbrahim’e ve soyundan olana verildi. Tanrı birçok kişiden söz ediyormuş gibi, ‘Ve soyundan olanlara’ demiyor; ‘Soyundan olana’ demekle tek bir kişiden, yani Mesih’ten söz ediyor” (Gal.3:16). Bu nedenle, bazı Yeni Antlaşma okuyucuları, Pavlus’un soy kelimesiyle kelime oyunu yaptığına inanmaktadırlar3. Pavlus’un 16. ayette söylemiş olduklarını nasıl anlamalıyız? Cevap basittir, fakat yine de sıkı bir çalışma gerektirmektedir.

Öncelikle tohum kelimesinin tekil bir anlamı olduğunu, fakat çoğul bir anlamı işaret ettiğini biliyoruz. Bir avuç dolusu gelincik tohumlarım olabilir ama yine de bir avuç dolusu tohumum olduğunu söylerim. Yaratılış 15. bölümün bağlamıyla harmanlanan kelimenin olası çoğul anlamının (Tanrı’nın İbrahim’in soyunun çoğunluğunu vurgulayan vaadi) birçoklarının “soy, tohum” kelimesinin her zaman çoğul bir anlamı işaret ettiğine inanmalarına neden olduğunu düşünüyorum. Fakat Pavlus 16. ayette Tanrı’nın İbrahim’e ve tekil tohumuna, tek bir kişiye antlaşma vaatlerini sunduğunu söylemektedir ve bu nedenle Kutsal Yazılar çoğulu işaret ederek “tohumlarına” dememektedir.

İkincisi, Tanrı bunları nerede söylemektedir? Bunun cevabını Yaratılış’ta iki yerde görüyoruz: “RAB Avram’a görünerek, ‘Bu toprakları senin soyuna vereceğim’ dedi. Avram kendisine görünen RAB’be orada bir sunak yaptı” (Yar.12:7). İbrahim’in anlatıldığı diğer bir bölümde de şöyle der: “Antlaşmamı seninle ve soyunla kuşaklar boyunca, sonsuza dek sürdüreceğim. Senin, senden sonra da soyunun Tanrısı olacağım” (Yar.17:7). Tanrı’nın İbrahim’e verdiği ilk vaatlerde bile, tek kişiye, İshak’ı işaret etmek için “soy” demektedir. Tanrı, tamamlanışını Mesih’te bulan değişmez bir antlaşma vaadinde bulunur. Bu vaadi uzun zaman önce Yeni Antlaşma kilisesine değil, fakat İsrail’in atasına, İbrahim’e yapar. Bu, Eski Antlaşma boyunca süregelen bozulmamış bir vaattir.

Kutsal Yazılar’ın ilk bölümlerinde Tanrı ilk olarak, Adem ve Havva’ya kadının tohumunun yılanın başını ezeceği vaadinde bulunmuştur (Yar.3:15). Tanrı İbrahim’e İshak diye adlandıracakları bir oğulun mucizevi doğumunu vaat ettiğinde, Tanrı İshak’a ve “ondan sonraki tohuma” olan antlaşma vaadini doğruladı (Yar.17:19). Tanrı, İbrahim, Sara’nın talimatı üzerine İsmail ve Hacer’i göndermekle uğraşırken aynı vaadi yinelemiş ve İbrahim’e şunları söylemiştir: “Ancak Tanrı İbrahim’e, ‘Oğlunla cariyen için üzülme’ dedi, ‘Sara ne derse, onu yap. Çünkü senin soyun İshak’la sürecektir’” (Yar.21:12). Tanrı Davut’la antlaşma yaptığında, Tanrı’nın adı uğruna bir tapınak inşa edecek olan bir soy vaadinde bulunmuştur. Bu tek kral, Davut’un tahtında sonsuza dek hükmedecekti. Tanrı Davut’a “…senden sonra soyundan birini ortaya çıkarıp krallığını pekiştireceğim.… Ben ona baba olacağım, o da bana oğul olacak” (2Sa.7:12–14) dedi. Aynı vaat mezmur yazarı tarafından da dile getirilmiştir: “Dedin ki, ‘Seçtiğim adamla antlaşma yaptım, Kulum Davut’a şöyle ant içtim: “Soyunu sonsuza dek sürdüreceğim, Tahtını kuşaklar boyunca sürekli kılacağım”’” (Mez.89:3–4). Peki İbrahim ve Kral Davut’un tohumu olan, antlaşma vaatlerinin gerçekleştirildiği tek tohum kimdir? Matta’nın soy ağacı bunun cevabını vermektedir: “İbrahim oğlu, Davut oğlu İsa Mesih’in soy kaydı şöyledir: İbrahim İshak’ın babasıydı, İshak Yakup’un babasıydı, Yakup Yahuda ve kardeşlerinin babasıydı” (Mat.1:1). İbrahim’e verilen antlaşma vaadi, İsa Mesih’te gerçekleştirilmiştir!

Pavlus’un şu ayetlerde Galatyalılar’a neler söylemiş olduğuna dikkat edin: “Şunu demek istiyorum: Dört yüz otuz yıl sonra gelen Yasa, Tanrı’nın önceden onayladığı antlaşmayı geçersiz kılmaz, vaadi ortadan kaldırmaz” (Gal.3:17). Pavlus’un belirtmeye çalıştığı nokta basit olmasına rağmen derindir. Tanrı yasayı Musa aracılığıyla, İbrahim’e verdiği antlaşma vaatlerinden dört yüz otuz yıl sonra vermiştir. Eğer yasayı vermiş olarak Tanrı vaatleri insanların yasaya itaatine bağlı kaldıysa, o halde İbrahim’e verdiği antlaşma vaatleri boş ve yararsızdır! Orijinal vaadinde Tanrı İbrahim’den hiçbir şey istemez, ona tüm bereketleri vereceği vaadinde bulunur ve bu, dört kez birinci tekil şahsı kullanmış olmasıyla kanıtlanır. “Seni büyük bir ulus yapacağım, seni kutsayacak, sana ün kazandıracağım, bereket kaynağı olacaksın. Seni kutsayanları kutsayacak, seni lanetleyeni lanetleyeceğim. Yeryüzündeki bütün halklar senin aracılığınla kutsanacak” (Yar.12:2–3).

Pavlus bunu açıkça ifade eder “Çünkü miras Yasa’ya bağlıysa, artık vaade bağlı değildir. Ama Tanrı mirası İbrahim’e vaatle bağışlamıştır” (Gal.3:18). Eğer miras ve antlaşma bereketleri itaatimiz aracılığıyla geliyorsa, o halde hiçbir şekilde Tanrı’nın İbrahim’e vermiş olduğu antlaşma vaadiyle gelemez. Fakat, antlaşma İbrahim’e bir vaat olarak verilmiştir! Devam etmeden önce, cevaplanması gereken iki soru vardır. İlki, eğer miras ve kurtuluşumuz yasayla gelmiyorsa, o zaman yasanın hizmet ettiği amaç nedir? Bu sorunun yanıtını bir sonraki bölümde vereceğiz. İkincisi, Pavlus’un “soy” kelimesinin birden fazla kişiyi işaret edebileceğini görüyoruz. 29. ayette ne söylemiş olduğuna bakın: “Eğer Mesih’e aitseniz, İbrahim’in soyundansınız, vaade göre de mirasçısınız” (Gal.3:29). Pavlus Galatyalılar’a, yalnızca tek soyla, yani, Mesih’le birleşenlerin mirasın bereketlerine ortak olabileceğini söylemektedir. Mesih’le birleşenler, hem Yahudiler hem de diğer uluslar, İbrahim’in tek soyuyla birleşerek tek bir beden, tek bir kilise oluştururlar.

3

Bkz. Richard N. Longenecker, Biblical Exegesis in the Apostolic Period, 2nd ed. (Grand Rapids, MI: Eerdmans, [1975] 1999), 106–107.

Mesih’in Gelişini Beklemek ve Arzulamak

Kutsal Yazılar’ın tamamının İsa Mesih’i işaret ettiğini umarım görüyorsunuzdur. Biri İsrail, biri de kilise için olan iki kurtuluş planı yoktu. Aksine Tanrı halkı daima soyun gelişini bekledi; her zaman İsa Mesih’e baktı. Doğru ve adanmış bir kişi olan Şimon’un İsrail’in teselli edilmesi için beklediğini ve bunu arzuladığını anımsayın. Şimon gelecek olan Mesih’in kim olduğunu bilmiyordu; fakat Kutsal Ruh iman gözlerini açtı ve kendi gözleriyle Yahve’nin vaat edilen Mesih’ini, uzun süredir bekleneni göreceğini vahyetti. Şimon Rabbin seçilmiş olanını yaşlı gözleriyle gördüğünde şunları söyledi: “Ey Rabbim, verdiğin sözü tuttun; Artık ben, kulun huzur içinde ölebilirim. Çünkü senin sağladığın, Bütün halkların gözü önünde hazırladığın kurtuluşu, Ulusları aydınlatıp Halkın İsrail’e yücelik kazandıracak ışığı Gözlerimle gördüm” (Luk.2:25–32). Şimon’un yaşlı kollarında tuttuğu bebek Kral bir gün büyüdüğünde imandan yoksun din önderlerine şunları söyleyecekti: “Babanız İbrahim günümü göreceği için sevinçle coşmuştu. Gördü ve sevindi” (Yu.8:56).

Çoğu insan kurtuluşlarının kendi itaatlerine ve yasayı yerine getirebilme yetilerine dayalı olduğuna inanmaktadır. Unuttukları şey şudur, Aden bahçesinde Tanrı’nın kendisi, onları Mesih’in kudretli işleriyle kurtaracağı vaadinde bulunmuştur. Binlerce yıl önce Tanrı, İbrahim’e kurtuluş sağlayacağı vaadini vermiştir. Bizi kurtaran kendi itaatimiz değil, Tanrı’nın vaadidir. Tanrı vaadini Oğlu’nda, İsa Mesih’te yerine getirir. İşte bu nedenle, biz de İbrahim’in yaptığı gibi imanla İsa Mesih’e bakmalıyız. Sevinebiliriz çünkü Adem, İbrahim, İshak, Yakup ve Davut’un aksine Mesih’in gelişini beklemek zorunda değiliz. Fakat Mesih’in yaşamı, ölümü, dirilişi ve göğe alınışının muhteşem gerçekliğiyle yaşarız.

Pavlus’un söylemiş olduklarını düşünecek olursak, kurtuluşumuzun güvencesine sarsılmaz bir güvenimizin olması gerekir. Çoğumuz bazen Tanrı’nın bize vermiş olduğu vaatlerden şüphe duyabilir — gerçekten kurtulup kurtulmadığımızı merak ederiz. Tanrı’nın bereketlerini alabilmek için Tanrı’yı hoşnut etmek uğruna bir şeyler yapmaya çalışırız. Tanrı’nın vermiş olduğu ve Oğlu’nda yerine getirdiği vaatlere dayanmalıyız. Tanrı’nın binlerce yıl önce İbrahim’i ve bizi kurtaracağına dair vaatte bulunmuş olduğunu ve sözüne sadık olduğunu bilmeliyiz. Kilisede çokları için yaşamak, her gün hızı ve eğimi artan bir koşu bandında koşmak gibidir. İmanlı kişi, aklanmak için iyi işler yapmaya çalışır, ama daha sonra yasanın kusursuz itaat gerektirdiğini öğrenir –hızı artırır, eğim yükselir ve kişi hiçbir yere varamaz. Olduğu yerde sayar, hızı yakalamaya çalışırken attığı her adımla birlikte biraz daha bitap düşer– Hristiyan yaşamı dediğimizde, aklımıza gelen benzetme koşu bandı olmamalıdır. Aksine, aklımıza Mesih’e dayanmak gelmelidir. Mesih “Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size rahat veririm” (Mat.11:28) dediğinde, çoğu Hristiyan’ın benimsediği işlerle doğruluk kazanma yöntemine cevap vermektedir.

Fakat yaşamınızda iyi işlerinizi göstermeye başladığınızı fark ettiğinizde sevinmelisiniz ve Mesih’in sizin için işlemekte olduğu güvencesine sahip olmalısınız. Örneğin, elçi Yuhanna şöyle söylemektedir: “Ama O’nun sözüne uyan kişinin Tanrı’ya olan sevgisi gerçekten yetkinleşmiştir. Tanrı’da olduğumuzu bununla anlarız” (1Yu.2:5). Eğer kine karşı sevgi ve iyilikle karşılık veriyorsanız, Mesih’in sizde işlediğine ve sizin de O’nda olduğunuza sevinin. Westminster İnanç Açıklaması’nda yazılmış olduğu gibi, “Tanrı’nın buyruklarına itaatle yapılan iyi işler gerçek bir imanın delilleri ve meyveleridir. Bunlarla imanlılar güvencelerini pekiştirirler” (WİA 16.2). Aynı şekilde Heidelberg Kateşizmi iyi işlerle “Kendilerinde olan imandan emin olabilirler” (Soru 86) demektedir. Asla iyi işlerimize güvenmemeliyiz, ama emin olabiliriz ki bunların ardında duran, bizleri sıkıca elinde tutan ve gitmemize izin vermeyen Mesih tarafından güvenceye kavuşturulduk.

“İman ettikten sonra bir Hristiyan’ın yaşamında yasanın yeri nedir?” sorusu ortaya çıkmaktadır. Pavlus, bu sorunun yanıtını bir sonraki bölümde vermektedir. Müjde’nin ve mirasın yalnızca Mesih’e imanla gerçekleştiğini hatırlayınız. Eğer yasayla olsaydı, vaatle asla gerçekleşmezdi. Müjde, Tanrı’nın antlaşma vaadiyle gelir ve Tanrı Oğlu’nda, İbrahim’in ve Davut’un soyunda, İsa Mesih’te gerçekleşir.