Neden Yasa?
Galatyalılar 3:19–22
Öyleyse Kutsal Yasa Tanrı’nın vaatlerine aykırı mıdır? Kesinlikle hayır! Çünkü yaşam sağlayabilen bir yasa verilseydi, elbette insanlar yasayla aklanırdı. Oysa İsa Mesih’e olan imana dayanan vaat iman edenlere verilsin diye, Kutsal Yazı bütün dünyayı günahın tutsağı ilan ediyor.
İhtimaller, alındıktan sonra kurulması gereken bir oyuncak ya da her hangi bir ev eşyası gibidir. Kaç kere bir paketi açıp talimatları uyguladınız ve parçaları birleştirmek için elinizden geleni yaptınız, fakat belki de sonunda birkaç parçayı unuttunuz; bu belki bir plastik parçaydı, belki bir vida, belki de bir tahta parçası! Böyle bir durumda aklınıza hemen “Acaba neyi unuttum?” sorusu gelir. Ama talimatları tekrar gözden geçirdiğimizde, belki bir parçanın gereksiz ya da bir parçanın fazla olduğu sonucuna varırsınız. Diğer bir deyişle, geriye kalan parçayla ne yapacağınızı bilemezsiniz. Pavlus’un, Galatya Kilisesine yazdığı mektubu işaret ettiği durum buna benzemektedir. Kurtuluşun ve Müjde’nin yasa aracılığıyla sağlanmadığını söylemeye devam eder. Peki, öyleyse neden yasa? Bu bir fazlalık mıdır, yoksa yerleştirmeyi mi unutmuştur?
Galatyalılar 3. bölüm boyunca Pavlus aklanma ve kurtuluşun yalnızca lütuf aracılığıyla Mesih’e olan imanla mümkün olduğunu vurgulamıştır. Bunların altını, Tanrı’nın İbrahim’e değişmez vaadini işaret ederek çizmiştir. Tanrı bu vaadi İbrahim’e ve soyuna vermiştir. Eğer antlaşma vaadinin mirası yasaya itaat etmekle elde edilebiliyor olsaydı, o halde kurtuluşun temeli asla Tanrı’nın vaadine dayanmazdı (Gal.3:17–18). Pavlus, yasanın İsrail’e Tanrı’nın antlaşma vaadini İbrahim’e verilmesinden dört yüz otuz yıl sonra verildiği gerçeğinin altını çizmektedir. Diğer bir deyişle, kurtuluş yasaya itaatle gerçekleşmez. Eğer öyle olsaydı bu, Tanrı’nın İbrahim’e vermiş olduğu antlaşma vaadini geçersiz kılardı.
Pavlus’un iddiaları, Galatyalılar’ı kurtuluşun ve aklanmanın Mesih’e iman ve sünnetle - daha geniş açıdan ele almak gerekirse - kurtuluşun yasaya itaatle gerçekleştiğine inanmaları gerektiğini vaaz eden Sünnet-yanlılarının öğretilerine tamamen ters düşmektedir. Kurtuluş, Mesih’te gerçekleşmiş olan, Tanrı’nın İbrahim’e verdiği vaatle gerçekleşir. Bir kişi yalnızca imanla Mesih’e bakarak kurtulabilir. Fakat eğer durum buysa, eğer İbrahim böyle kurtulduysa, o zaman şu soru akla gelmektedir: Neden yasa? Pavlus’un cevaplandırmak üzere olduğu soru tam da budur.
Neden Yasa?
Pavlus 3. bölümün bu kısmına şu soruyu sorarak başlar: “Öyleyse Yasa’nın amacı neydi?” (Gal.3:19). Cevabı bazılarını şaşırtabilir, ama dikkat ediniz ki yasanın günahkârların itaat ederek kendisini kurtarma konusunda hiçbir rolü yoktur. Aksine: “Yasa suçları ortaya çıkarmak için antlaşmaya eklendi. Vaadi alan ve İbrahim’in soyundan olan kişi gelene dek yürürlükte kalacaktı. Melekler yoluyla, bir aracı eliyle düzenlendi” (Gal.3:19). Yasa günahlardan ötürü eklendi.
Pavlus’un burada söylemiş olduklarını, diğer yazılarında bununla ilgili söylediklerini ele alarak daha iyi anlayabiliriz. Romalılar’a mektubunda Pavlus yasanın işlevini açıklar: “Kutsal Yasa suç çoğalsın diye araya girdi; ama günahın çoğaldığı yerde Tanrı’nın lütfu daha da çoğaldı. Öyle ki, günah nasıl ölüm yoluyla egemenlik sürdüyse, Tanrı’nın lütfu da Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla sonsuz yaşam vermek üzere doğrulukla egemenlik sürsün” (Rom.5:20–21). Tanrı insanlığın günahlılığını vurgulamak istemiştir. Halkının acı dolu bir şekilde, günahkâr ve ölümcül durumunun farkına varmasını istemiştir.
Pavlus bunu Romalılar’da başka ayetlerde de açıklar: “Öyleyse ne diyelim? Kutsal Yasa günah mı oldu? Kesinlikle hayır! Ama Yasa olmasaydı, günahın ne olduğunu bilemezdim. Yasa, ‘Göz dikmeyeceksin’ demeseydi, başkasının malına göz dikmenin ne olduğunu bilemezdim. Ne var ki günah, bu buyruğun verdiği fırsatla içimde her türlü açgözlülüğü üretti. Çünkü Kutsal Yasa olmadıkça günah ölüdür” (Rom.7:7–8). Öyleyse, insanların günahlılığından ötürü, Tanrı yasayı vermiştir. Peki, Tanrı yasayı hiçbir çözüm yolu olmadan yalnızca İsrail’in günahlarının farkına varması için mi yolladı? Hayır, kesinlikle hayır.
Pavlus şöyle demektedir: “suçları ortaya çıkarmak için antlaşmaya eklendi. Vaadi alan kişi… gelene dek yürürlükte kalacaktı” (Gal.3:19). Tohum, yani İsa Mesih, gelene dek yasa yürürlükte kalacaktı. Diğer bir deyişle, yasanın amacı kurtuluş vaadinin aracılığıyla gerçekleşeceği kişiye İsrail’i yönlendirmekti. Pavlus devamındaki ayetlerde daha fazlasını söylemektedir. 19. ayette ilgimizi çeken bir başka şey yasanın “melekler yoluyla, bir aracı eliyle düzenlenmiş olması ve yürürlükte geçici süre kalmasıdır” (Gal.3:19). Bu ne anlama gelmekte ve ne gibi bir önem teşkil etmektedir?
Öncelikle, yasa İsrail’e Tanrı tarafından doğrudan verilmedi: “RAB’bin Sina Dağı’nda Musa aracılığıyla kendisiyle İsrail halkı arasına koyduğu kurallar, ilkeler, yasalar bunlardır” (Lev.26:46). Yasa önce Musa’ya açıklandı ve daha sonra Musa onu İsrail halkına verdi. Şimdi öğrenmiş olduğumuz ise, Musa’nın yasayı Tanrı’dan direkt almamış olmasıdır. Musa Tanrı’nın huzurundayken Tanrı’yı görmek istemişti; Tanrı buna karşı geldi ve yalnızca “sırtını” görmesine izin vermiştir:
Musa, “Lütfen görkemini bana göster” dedi. RAB, “Bütün iyiliğimi önünden geçireceğim” diye karşılık verdi, “Adımı, RAB adını senin önünde duyuracağım. Merhamet ettiğime merhamet edeceğim, acıdığıma acıyacağım. Ancak, yüzümü görmene izin veremem. Çünkü yüzümü gören yaşayamaz.” Sonra, “Yakınımda bir yer var” dedi, “Orada, kayanın üzerinde dur. Görkemim oradan geçerken seni kayanın kovuğuna sokup geçinceye kadar elimle örteceğim. Elimi kaldırdığımda, sırtımı göreceksin. Ama yüzüm görülmeyecek.” (Çık.33:18–23)
Tanrı’dan yasayı direkt almaması gerçeğinde, Musa’nın Tanrı’yla doğrudan bir etkileşiminin olmadığı gerçeği yatmaktadır.
Bu sonuca, Yeni Antlaşma’nın diğer bölümlerinden varıyoruz. Din önderleri önünde verdiği vaazda İstefanos toplanmış kalabalığa “Çöldeki topluluğun arasında yaşamış, Sina Dağı’nda kendisiyle konuşan melekle ve atalarımızla birlikte bulunmuş olan odur. Bize iletmek üzere yaşam dolu sözler aldı” (Elç.7:38) dedi. İstefanos, İsrail’in “Melekler aracılığıyla buyrulan yasayı aldıklarını”da söylemiştir (Elç.7:53). İbraniler’in yazarı da yasanın melekler aracılığıyla buyrulduğunu söylemektedir: “Çünkü melekler aracılığıyla bildirilen söz geçerli olduysa, her suç ve her söz dinlemezlik hak ettiği karşılığı aldıysa, bu denli büyük kurtuluşu görmezlikten gelirsek nasıl kurtulabiliriz? Başlangıçta Rab tarafından bildirilen bu kurtuluş, Rab’bi dinlemiş olanlarca bize doğrulandı” (İbr.2:2). Tanrı yasayı melekler aracılığıyla Musa’ya vermiş, Musa da onu İsrail’e vermiştir. Burada anlatılmak istenen şey nedir?
Pavlus’un söylemeye çalıştığı 20. ayette açığa çıkmaktadır: “Aracı tek bir tarafa ait değildir; Tanrı ise birdir” (Gal.3:20). Bu, ilk bakışta anlaşılması güç bir ayettir. Tanrı İbrahim’e ve soyuna, İsa Mesih’te değişmeyen antlaşma vaadini verdi. Tanrı bu vaadi İbrahim’e direkt olarak verdi. Dahası, bu vaat hem Yahudiler’i hem de Yahudi olmayan diğer ulusları kapsıyordu, çünkü İbrahim yeryüzündeki bütün uluslara bir bereket olacaktı. Bunun aksine, Tanrı yasayı Sina Dağı’nda melekler ve Musa aracılığıyla İsrail ulusuna, İbrahim’e verdiği vaatten 430 yıl sonra verdi. O halde 20. ayet ne anlama gelmektedir?
Sina Antlaşmasının tam aksine İbrahim’le yapılan antlaşma, hem Yahudiler’i hem de diğer ulusları birleştirerek, Tanrı’nın bütün yaradılışın üzerinde olan egemenliğinin yanı sıra Tanrı’nın tekliğini de gösterir. Pavlus bunu Romalılar’da şöyle belirtir: “Yoksa Tanrı yalnız Yahudiler’in Tanrısı mı? Öteki ulusların da Tanrısı değil mi? Elbet öteki ulusların da Tanrısı’dır. Çünkü sünnetlileri imanları sayesinde, sünnetsizleri de aynı imanla aklayacak olan Tanrı tektir” (Rom.3:29–30). Öyleyse Pavlus, İbrahim’le yapılmış antlaşmayla Sina Antlaşmasını karşılaştırmış ve ilkinin sonuncusuna olan üstünlüğünü göstermiştir. İbrahim’le yapılan antlaşma Mesih aracılığıyla Tanrı’dan doğrudan gelen tanrısal değişmez vaadi içerir ve Tanrı halkını kurtarır. Sina Antlaşması ise melekler ve Musa aracılığıyla gelmiştir, değişebilir ve kurtarma kudreti yoktur. Kurtuluş yasaya itaatle değil, yalnız ve yalnızca Mesih’e olan imanla gerçekleşir. Muhtemelen “Emlakçıyı aradan çıkaralım, direkt ev sahibi ile görüşelim” sözünü duymuşsunuzdur Bu söz, İbrahim’le yapılan antlaşmayla Sina Antlaşması arasındaki farkı ortaya koyar. Sina Antlaşmasında emlakçı vardır, Tanrı Musa’yla melekler aracılığıyla muhatap olmuştur. İbrahim’le yapılan antlaşmada ise emlakçı yoktur, Tanrı İbrahim’le doğrudan muhatap olmuştur. Aynı şekilde İbrahim’in soyuyla, yani Mesih’le, beden alan Tanrı’yla, “daha iyi bir antlaşmanın kefili”yle direkt olarak muhatap oluruz (İbr.7:22).
Pavlus sorduğu bir soruyu yanıtlayarak yasanın işlevini anlatmaya devam eder: “Öyleyse Kutsal Yasa Tanrı’nın vaatlerine aykırı mıdır? Kesinlikle hayır! Çünkü yaşam sağlayabilen bir yasa verilseydi, elbette insanlar yasayla aklanırdı” (Gal.3:21). Sina Dağı’nda verilen yasanın İbrahim’le yapılmış antlaşmanın altında olduğunu belirtmesi, bu yasanın İbrahim’e verilen vaatlere karşı ya da aykırı olduğu anlamına mı gelir? Pavlus buna karşı çıkar ve 19. ayette belirtmiş olduklarını tekrar vurgular; İnsanların kendilerini kurtarmaları için Tanrı yasayı vermişse, O zaman halkını kurtarmak için vaatlerine ne gerek kalırdı? Buna şöyle yanıt vermektedir: “Oysa İsa Mesih’e olan imana dayanan vaat iman edenlere verilsin diye, Kutsal Yazı bütün dünyayı günahın tutsağı ilan ediyor” (Gal.3:22). Tanrı, yasa aracılığıyla her şeyi tutsak kılmıştır. Buradaki “tutsak kılmak” kelimesine dikkat edin. Diğer bir deyişle, yasanın amacı özgür kılmak değil, fakat tam tersiydi. “O bizi yazılı yasaya değil, Ruh’a dayalı yeni bir antlaşmanın hizmetkârları olmaya yeterli kıldı. Yazılı yasa öldürür, Ruh ise yaşatır” (2Ko.3:6).
Bu, mektupta su üstüne çıkacak olan önemli bir temadır, fakat yaklaşmakta olan temaya değinmek adına, Pavlus yasayı Firavun’la özdeşleştirir. İsrailliler’in Firavun’un boyunduruğundan kurtarıldığı gibi, İsa Mesih de halkını yasanın boyunduruğundan kurtarır. Pavlus bunu 22. ayetin sonunda geniş bir açıdan ele alır; yasa İsrail’e ve aslında dünyaya kurtuluşun yasa aracılığıyla gerçekleşmediğini göstermek için her şeyi günahın altında tutsak kılar. Yasanın suçlamasından kaçınma konusunda umutsuz ve gerekliliklerini yerine getiremeyecek durumda olan İsrail ve tüm dünya, yasanın gerekliliklerini yerine getirmiş olan İsa Mesih’e imanla dönmelidir. Pavlus, onu dinleyenlere anlayacakları dilden konuşur; Mısır’dan Çıkış’tan imgeler, sözler ve idealar kullanır.
Yasa ve Kutsallaşma
Yalnızca kurtuluşumuz için değil, kutsallaşmamız için de Pavlus’un 19–22 ayetlerinde açıklamış olduklarını anlamamız son derece önemlidir. Pavlus’un ortaya attığı iddialar ve düşüncelerle ve yasayı açıklayış biçimiyle açıkça Sünnet-yanlılarının öğretilerine karşı çıkar. Kurtuluşumuz, Mesih’e iman artı iyi işlerimizin bir kombinasyonu değildir. Kurtuluş ve aklanma Tanrı’nın lütfu aracılığıyla, yalnız ve yalnızca Mesih’e imanla gerçekleşir.
Yasa günahımızı açığa vurur; gerekliliklerini yerine getiremediğimizi gösterir. Günahlılığımızı gördükten sonra, değişimimizde olduğu gibi, kutsallaşmak için de Mesih’e bakarız. Yaşayan Kutsal Ruh’u bizde meyvelerini vermesiyle, Mesih’le kutsallaşırız. John Murray’in da dediği gibi:
Kutsal Ruh’a tamamen bağımlı olduğumuzun farkına varmak bir zorunluluktur. Elbette unutmamalıyız ki kutsallaşma sürecinde etkin olmamız tamamen gereklidir. Ancak kendi amaçlarımıza ya da gayretimize dayanmamalıyız. Güçsüz olduğumuzda güçlü oluruz. Lütufla kurtulmuş olduğumuz gibi lütufla kurtuluruz.1
Diğer bir deyişle, kutsal olmak amacıyla kurtuluşumuz için çalışırsak, Mesih’te Tanrı’nın lütfuna mı yoksa kendi gücümüze mi dayanırız?
Kutsal Ruh’un bizlerde yaşamasıyla Mesih’le olan birliğimiz, itaat etmemizi sağlar. İsrail gibi kutsallığı ve kutsallaşmayı itaatle elde etmeye çalışırsak, bu özgür kılındığımız boyunduruğa geri dönmeye çalışmak olur.
Çünkü yaşam veren Ruh’un yasası, Mesih İsa sayesinde beni günahın ve ölümün yasasından özgür kıldı. İnsan benliğinden ötürü güçsüz olan Kutsal Yasa’nın yapamadığını Tanrı yaptı. Öz Oğlu’nu günahlı insan benzerliğinde günah sunusu olarak gönderip günahı insan benliğinde yargıladı. Öyle ki, Yasa’nın gereği, benliğe göre değil, Ruh’a göre yaşayan bizlerde yerine gelsin. (Rom.8:2–4)
Kutsallaşmaya yasayla değil Mesih aracılığıyla çalışsak da, bu Tanrı’nın yasasının Hristiyan yaşamında hiçbir yerinin olmadığı anlamına gelmez. Pavlus, yasanın Hristiyan yaşamında önemi olduğundan söz eder ve buna ilerleyen bölümlerde değinecektir. “Ama biz aklanmanın verdiği umudun gerçekleşmesini Ruh’a dayanarak, imanla bekliyoruz” (Gal.5:6) ve “Bütün Kutsal Yasa tek bir sözde özetlenmiştir: ‘Komşunu kendin gibi seveceksin’” (Gal.5:14). Yasanın ikinci işlevine (günahımızı açığa vurmak) değinirken, yasanın üçüncü işlevini (düzgüsel) göz ardı edemeyiz. Yasanın üçüncü işlevinde, aklanmış imanlılar Göksel Babamızı hoşnut eden şeyleri bilebilmek için ona bakarlar. Bu nedenle, Westminster İnanç Açıklaması “Yasa Tanrı’nın isteğini, insanların sorumluklarını bildiren yaşam ilkesidir” (WİA 19.6) der. Dolayısıyla, yasa kutsallaşmamız için son derece önemlidir, fakat imanlılar bunu dikkatle kullanmalı ve Mesih’ten asla ayrılmamalıdırlar. Yasanın düzgüsel özelliği, yürümemiz gereken esas yol değildir, yürümemiz gereken yol Mesih’tir. Güvenlik şeritleri gibi yasa bize doğru yolun hangisi olduğunu gösterir. Veya Kutsal Kitap’a dayalı terimlerle ifade etmek gerekirse, cennete tırmanan merdiven asla yasa değil, Mesih’tir (Yar.28:12; Yu.1:51).
O halde, kısaca Pavlus’un söylemiş olduklarını özetleyelim. Pavlus’un söylemiş olduklarını anlamak yalnızca aklanmamız için değil, kutsallaşmamız için de önemlidir. Kurtuluşumuz Sina Antlaşmasına değil, İbrahim’le yapılan antlaşmaya dayanmaktadır. İbrahim’le yapılan antlaşma, yasanın gerekliliklerini yerine getiren ve kendisine imanla bakanların yerine yasanın lanetini üzerine alan Mesih’te gerçekleşir. Yasa yaşam vermez, İbrahim’e verilen vaatten 430 yıl sonra, Musa’ya direkt olarak Tanrı tarafından değil melekler aracılığıyla verilmiştir. Ancak yasa Müjde’nin vaadine aykırı değildir, aksine bizi yasanın gerekliliklerini yerine getirmiş olan Mesih’e yönlendirir. Yasa ve Müjde Tanrı’nın halkına kurtuluş sağlamada uyum içinde çalışır. Fakat yasa ve Müjde’nin işlevleri arasındaki farkı, dikkatlice ayırt etmeliyiz; yasa tehdit eder ve suçlar, fakat Müjde kurtarır. Eğer bunlar doğruysa, o halde yasa aynasına bakmalı, günahımızı görmeli, aklanma ve kutsallaşma, tövbe ve Hristiyan yaşamı için imanla Mesih’e dönmeli ve ona bakmalıyız. Bu nedenle, Mesih’e gidin; öyle ki sizleri yasanın lanetinden kurtarsın ve Kutsal Ruh’un kutsallaştıran gücüyle Tanrı’nın yollarında yürümenizi sağlasın.
John Murray, Redemption Accomplished and Applied (Grand Rapids, MI: Eerdmans, 1955), 147.